tag:blogger.com,1999:blog-16237028525208538652013-04-16T12:11:24.720-07:00RASULUM_Allah’ın katında değer ve kıymetini öğrenmek istiyorsan, hangi işle uğraştığına ve seni hangi amelde tuttuğuna bakBETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comBlogger436125tag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-76768291239879738152013-04-16T12:11:00.001-07:002013-04-16T12:11:24.736-07:002013-04-16T12:11:24.736-07:00Tek başına hatme nasıl yapılır?Sırt kıbleye gelecek şekilde oturulur. 100 adet taş (yoksa nohut) bir kase içinde önüne koyulur. 5 tane işaret taşı da önüne, yere konulur.<br />
<em id="__mceDel"><br />Gözler kapatılıp 25 estağfirullah çekilir. Sonra 7 adet fatiha peşpeşe okunur.</em><br />
<em id="__mceDel">Daha sonra 100 taş ele alınır, taş sayısınca Salavat*-ı şerife okunur (Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala ali seyyidina muhammed.)<br />
Daha sonra işaret taşlarından birini hafif yan tarafa veya kase içine; ayrı yere konulur.(Karışmaması için). Taş adedince “Ya Baki Entel Baki” zikri okunur.<br />
Bu şekilde 5 işaret taşı için sırasıyla 100 adetten toplam 500 adet “Ya Baki Entel Baki” zikri okunmuş olur.<br />
Daha sonra 7 adet Fatiha şerife peş peşe okunur.<br />
Daha sonra son kez taş adedince salavat-ı şerife okunur.<br />
Bittikten sonra eldeki taşlar kaseye koyulur. Eğer ezbere biliniyorsa Hatme duası kendi duyabileceği bir ses tonuyla okunur. Bittiktan sonra biliniyorsa ikindiden sonra Amme suresi, yatıdan sonra Tebareke suresi, bilinmiyorsa Elemneşrahleke (İnşirah) suresi okunur.<br />
Tüm bunlar tertibe riayet edilerek bitirildikten sonra 25 estağfirullah çekilir ve gözler açılır.</em><br />
<br />
<strong>TEK BAŞINA HATME YAPMANIN ADAPLARI</strong><br />
Mürid, hatmeyi mürşidi yaptırıyormuş gibi dikkatli ve uyanık olmalı, ona göre niyetini ve davranışlarını kontrol etmeli, edep ve tevazu içinde oturmalıdır. Hatme, vird ve rabıta için dille yapılacak bir niyet yoktur. Ne yaptığını düşünerek, kalbini toplayıp “estağfirullah” ile başlamak, niyet yerine geçer. Bu yeterlidir. Hatmeyi yaptıranın farz namazını kılmış olması gerekir.<br />
Mümkünse âdâp üzere oturur. Rahatsız olanlar, rahat ettikleri şekilde otururlar. Ayaklar ağrıdığında değiştirilebilir.Hatmede, bir mazeret yoksa, duvar, yastık gibi herhangi bir şeye yaslanmamalıdır.<br />
Hatmeden sonra dua okunurken Resûlullah (s.a.v) Efendimizin ism-i şerifi geçince, kendi duyacağı kadar gizli bir sesle: “sallallahu aleyhi ve sellem=Allah’ın selamı onun üzerine olsun” denir. Ashabın ismi geçince: radıyallahu anhüm=Allah onlardan razı olsun, denir. Sadat-ı Kiramın ismi geçince: “Kaddesallahu sırrahu =Allah onun sırrını pak, makamını yüce etsin.” denir.<br />
Günde sadece bir kez büyük veya küçük hatme yapılabilir<br />
Hatme iki vakitte yapılır. Birisi ikindi ile akşam arasıdır. Akşam namazına kadar hatme yapılabilir. Hatme yapmanın kerâhet vakti olmaz Diğeri yatsı namazının vaktidir. Yatsı namazının son vaktine kadar hatme yapılabilir. Hatmeye abdesti olmayanlar giremez.<br />
Hanımlar âdet hâllerinde hatmeye katılamazlar.<br />
Hatme ve zikirde gizlilik esas olduğundan, kapalı alanlarda yapılır. Dışarıdan görülebilen odanın pencereleri perde ile örtülür.<br />
Hatme yapılan yerde uyuyan çocuk var ise hatmenin veya çocuğun yeri değiştirilir, mümkün değilse üzeri örtülür, hatme yapılır.<br />
<br />
<strong>Kaynak : Arifler Yolunun Edepleri</strong>BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-48527108103917578332013-04-14T02:40:00.003-07:002013-04-14T02:40:51.801-07:002013-04-14T02:40:51.801-07:00TALEBENİN ÖZELLİKLERİ<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 14px;"><span style="font-family: verdana, geneva, sans-serif;"><strong>İlk</strong> haslet
nedâmettir. Yâni, gaflet ve günahlarla geçen vakitlerine pişmân olup, Allah ve
kul haklarından borcu olanlara ödeyip tövbe etmek.<br /><strong>İkincisi;</strong>
kullanacağı faydalı ilimleri öğrenmek.<br /><strong>Üçüncüsü;</strong> sükût,
halvet ve zikre devamdır. Sükût (susmak), nefsin konuşmasını (vesveseyi) önler.
Halvet (yalnızlık), hislerin dağılmamasını sağlar. Zikir, kalbin tasfiyesini
(saflaşmasını, temizliğini) temin eder.<br /><strong>Dördüncüsü;</strong> ayakta
durma, oturma ve bütün hâllerinde Allahü teâlânın emir ve yasaklarını düşünüp,
hareketlerini ona göre düzeltmek.<br /><strong>Beşincisi; </strong>her işine,
meşveret etmeden (danışmadan) başlamamaktır. Böylece, işin bozuk ve kötü
olmasından korunur.<br /><strong>Altıncısı; </strong>bir din kardeşi ile birlikte
bulunup, vesveselerden kurtulmak gerekir.<br /><strong>Yedincisi; </strong>her
işinde ve sözünde doğru olmaktır.<br /><strong>Sekizincisi;</strong> mide ve dili
korumaktır. Çünkü, talebe şehvet sevgisine mübtelâ olursa, günleri gaflet ve
tenbellik ile geçer. Böylece, Allahü teâlâya ulaşmaktan mahrûm kalır. Dil
konuşmaya meylederse, gönlü zikre alışmaz. Zîrâ dilin günahı (isyânı) diğer
bütün günahlardan daha çoktur.<br /><strong>Dokuzuncusu; </strong>bütün âzâlar
ile, içten ve dıştan edebli olmaktır. Susmalı ve ancak lüzum olunca
konuşmalıdır.<br /><strong>Onuncusu; </strong>üç şeye riâyet etmelidir: İlki, çok
acıkmayınca yememelidir. İkincisi, çok susamadıkça su içmemelidir. Böylece uyku
basmasından korunulmuş olur. Üçüncüsü, çok uyku bastırmadıkça
uyumamalıdır.<br /><strong>On birincisi;</strong> kadınlarla sohbet etmekten ve
bilhassa şehvet uyanmasına sebeb olacak yerlerde onlarla berâber bulunmaktan
sakınmalıdır. Ancak böyle yapmakla nefsin ve şeytanın şerrinden
korunabilirsin.<br /><strong>On ikincisi; </strong>lüzumsuz veya zararlı yerlere
bakmaktan gözü korumaktır. Hadîs-i şerîfte; "Müslümanların odalarına, gizlice ve
kötü gözle bakanlar münâfıktır." buyrulmuştur.<br /><strong>On üçüncüsü,
</strong>yemek ve uyku öncesi dâhil olmak üzere, devamlı abdestli bulunmaktır.
Bunun faydaları çok olup, bundan gâfil olmamak lâzımdır.<br /><strong>On
dördüncüsü; </strong>zarûret hâli hâriç, gaflet ehli, yâni Allahü teâlâyı
hatırlamıyanlar ile berâber bulunmamalıdır ki, onların gafletleri
bulaşmasın.<br /><strong>On beşincisi; </strong>sâliha bir hâtun bulup, bir an
önce onunla evlenmektir. Evlenmekte acele edin ki, akıllarınız bununla meşgûl
olup Allahü teâlâdan uzaklaşmayasınız.<br /><strong>On altıncısı;</strong> boş
sözleri dinlemekten sakınmalıdır. Kalbin fesat ve dağınıklığı, çoğu zaman bundan
doğar. Boş sözleri çok dinleyenin, dünya sevgisine mübtelâ olup, helâk
olmasından korkulur.<br /><strong>On yedincisi; </strong>"Şöyle yapsaydım, böyle
olurdu. Şöyle yapmasaydım, böyle olmazdı..." gibi sözlerden sakınmalıdır. Bunlar
münâfıkların sözlerindendir. "Hakkın dilediği oldu, dilemediği olmadı. Takdir
ettiği olacak. Sâdece Allah bize kâfidir. O ne iyi vekildir." diye
söylemelidir.<br /><strong>On sekizincisi;</strong> kaçınılmaz durumlar hâriç,
bozuk fırkalar ve bid'at ehli ile münâzara etmemelidir. Bunların itikâdlarını
değiştirmeleri, normal olarak mümkün değildir. İlmi ve aklı az olan biri, bu
münâzara yüzünden sapıtabilir.<br /><strong>On dokuzuncusu; </strong>kimseyi
azarlamamalıdır. Çünkü Hakk yolun tâliplerine bu iş yakışmaz. İnsanlara Allah
için iyi davranılırsa, insanın tabiatı iyi ahlâklara alışır ve gadablardan yâni
olur olmaz şeylere kızmaktan kurtulur.<br /><strong>Yirmincisi; </strong>nefsin
vesveseye kapılıp, kendisini başkalarından hayırlı (daha iyi) veya başkalarının
bilmediğini biliyor olarak görmesini önlemelidir. Böylece nefsin, işlerin en
hayırlı olanları ile meşgûl olması sağlanır.<br /><strong>Yirmi birincisi;
</strong>kibirden sakınmalıdır. Kibrin alâmeti; kendini yüksek veya başkalarını
aşağı görmektir. Çok büyük bir kusurdur.<br /><strong>Yirmi ikincisi;
</strong>ucubdan (kendini beğenmekten) sakınmalıdır. Ucbun alâmeti; kendini,
kendi aklını ve fikrini beğenip, kimseden nasîhat kabûl etmemektir. Ucub sâhibi,
çok bildiğini sandığından çok yanılır.<br /><strong>Yirmi üçüncüsü;
</strong>hasetten sakınmalıdır. Hasedin alâmeti; Allahü teâlânın bir kuluna
verdiği nîmetlerin, o kuldan gitmesini istemektir.<br /><strong>Yirmi
dördüncüsü;</strong> kalbini, Allahü teâlâyı unutturacak hiçbir şeyle meşgûl
etmemelidir.<br /><strong>Yirmi beşincisi; </strong>kalbini, diline uygun hâle
getirmek ve dünyâ sevgisini kalbinden uzaklaştırmaktır."</span></span></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 14px;"><span style="font-family: verdana, geneva, sans-serif;">İbn-i Hafîf</span></span></div>
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-83548178006043949612013-04-14T00:42:00.002-07:002013-04-14T00:42:26.912-07:002013-04-14T00:42:26.912-07:00Bakara Suresi yolunu aydınlattı İrem Çokokumuş, Kolombiya’da 38 yıl önce İrene Murizzo Reyes olarak dünyaya gelir. Dinine bağlı Hıristiyan bir ailede büyür. Evin tek çocuğu olan İrene’nin çocukluğu ve gençliği İslam dini hakkında olumsuz bilgilerle geçer. Çevresindeki din adamlarından ve misyonerlerden Müslümanların barbar, terörist, savaşçı, sömürgeci; İslam dininin de kadınlara baskı yapan, insanlara nefreti aşılayan bir din olduğunu öğrenir. Bu olumsuz bilgilerle zihni dolan İrene, ne Türkiye’ye gelmeyi, ne de Müslümanlarla arkadaşlık etmeyi düşünür. Ta ki, 24 yaşına gelene kadar. Eşi Ahmet Ayhan Çokokumuş’la bu yaşta tanışır. Cenab-ı Hakk hidayet yolundaki engelleri kaldırmaya başlar. <br /><br />Ahmet Bey’in çalıştığı gemi Kolombiya’nın Peru limanına yanaşır ve 20 gün burada kalır. İrene ile Ahmet Bey bu süre zarfında her gün görüşürler. Ahmet Bey’in Müslüman olması İrene’yi tedirgin etse de kalbini açtığı Türk gencinin evlilik teklifine hayır diyemez. Müslüman olma fikrine sıcak bakmayan genç kadın formalite gereği Müslüman olmayı kabul eder. Kendisine yazılıp verilen Kelime-i Şehadet’i söyler ve dini nikah kıyılır. Oysa ki, kalbinin sesini dinleyerek yaptığı evliliğin kendisini ebedi saadete taşıyacağından habersizdir. Gemi Peru limanından ayrılıp okyanusa doğru yol aldığında, kalbini, bilmediği bir hayata adım atmanın endişesi kaplar. Türkiye’ye geldiğinde, kendini aylarca sürecek ekonomik ve psikolojik sıkıntılar içinde bulur. Ailesinden habersiz evlenen Ahmet Bey’in eşini ailesine kabul ettirmesi pek kolay olmaz. <br /><br />Aradan bir yıl geçer. Eşinin hatırı için din değiştiren, başını örten, ancak kalbi Müslüman olmayan İrene, İslam dinini araştırmaya karar verir. Eşi bu konuda ona destek olur ve kendisine İspanyolca tercümeli Kur’an hediye eder. Kalben Hıristiyan olan İrene, “Bu öyle bir kitaptır ki onun hakkında hiçbir şüphe yoktur” (Bakara, 2) ayetiyle hidayet kapısını aralar. Ruhunun tarifsiz bir huzurla dolduğunu söyleyen İrene kalbi dönüşümünü ve İrem adını alışını şöyle anlatıyor; “Bakara suresinin o ayetini okuduğumda içime bir anda öyle bir duygu ve güven doldu ki. ‘Bu kitap gerçekten haktır’ dedim. Bize İslam’ın savaşçı bir din olduğu öğretildiğinden savaş ayetleri dikkatimi çekti. Kur’an’ı okudukça savaşların niçin çıktığını, İslam dininin savaşa niçin izin verdiğini öğrendim. Bu sürecin sonunda kalben Kelime-i Şehadet’i söyledim ve gerçekten Müslüman olarak İrem adını aldım.”<br /><br /><b>Modern dansçının hidayet yolculuğu </b><br /><br />Rabia Christine Brodbeck’in hikayesi ise hidayet nuruyla müjdelenen bir insanın ışıltılı bir hayatı nasıl terk edebileceğinin en somut örneği. Brodbeck İsviçreli bir ailenin ikinci ve son çocuğu olarak gözlerini dünyaya açtığında ömür yolunda hayatını değiştirecek sokaklara, caddelere sapacağını bilemezdi kuşkusuz. Küçük yaşlarda baleye merak sarar. Ailesi önce karşı çıkar ancak sonrasında izin verir. Sekiz yaşında bale eğitimine başlayan Brodbeck lise ve üniversiteyi tamamladıktan sonra Londra’ya gider. Ardında ikinci kariyerini Paris’te yapar. 30 yaşına geldiğinde materyalin şehri New York’a gitmeye karar verir ve burada sergilediği sanatıyla adını dünyaya duyurur. <br /><br />Brodbeck, Londra, Almanya, Paris ve New York’ta solo gösteriler sunar ancak aradığı mutluluğu bir türlü bulamaz. 36 yaşındadır ve hayatında eksik olan iç huzuru bulmak istemektedir. New York’ta performans gösterisi yaptığı yıllarda, bir akşamüstü arkadaşlarıyla yolda yürürken mimarisi farklı bir bina görürler. Bir ramazan akşamı dikkatlerini çeken binanın açık kapısından içeri girdiğinde yeni bir hayatın başlangıcına adım atacağını bilemez. Türk mescidi olan binanın girişindeki, “Varlık hiçlikle başlar” yazısı ikinci hayatının kapısını aralar. <br /><br />Müslüman Türklere ait mescitte, kürsüdeki hoca, insan-ı kamil olmayı anlatmaktadır. Anlatılanlardan çok mescidin atmosferinden etkilenir Brodbeck. Bir yıl boyunca İslam dinini araştırır ve nihayet Müslüman olur. Baleyi, alkışları, arkadaşlarını, gösterişli bir hayatı geride bırakır ve ardına bile bakmadan seçtiği dini yaşamak için 1992 yılında İstanbul’a yerleşir. Rabia adını alır ve Müslüman olarak hayatında yeni bir sayfa açar. Kendi deyimiyle yeniden doğar. İstanbul’da bir sufi mescidine devam eder. O mescitte ruhunun gıdasını bulduğunu söyleyen Rabia Hanım, yakaladığı huzuru şu sözlerle anlatıyor: “New York’taki mescitte müthiş bir şey vardı. Göremediğim ancak hissettiğim bir güç beni çok etkiledi. Allah doğru zamanda, doğru yerde bana hidayet verdi ve uyuduğum uykudan uyandırdı.” <br /><br /><b>Evlerinde dinimizin emirleri hakim </b><br /><br />Hidayet nuruyla aydınlanan İrem Çokokumuş ve Rabia C. Brodbeck için yeni bir kültüre adapta olarak yuva kurmak zor olur. Ancak aile hayatlarına gelenekleri değil, İslam dininin emirlerini yerleştirerek kültür farkını aşmayı başarırlar. Türkiye’de İslam diniyle geleneklerin iç içe girdiğini belirten İrem Hanım insanlara değil Kur’an’a bakarak İslam’ı anlamak ve yaşamak gerektiğini söylüyor. 14 yıllık eşiyle sıkıntılı günleri geride bırakan İrem Hanım, aile hayatlarında geleneklerin değil, Allah’ın emirlerinin hakim olduğunu belirterek şöyle devam ediyor: “Karadenizli bir aileye gelin geldim. Eşimin ailesi ilk başlarda durumu kabullenmekte zorlandı. Kültürünü, dilini, dinini bilmediğim bir insanla evlenmenin zorluklarını çok yaşadım. Buraya geldiğimde gelenekler beni çok şaşırttı. Benden gelin gibi davranmamı istediler ama ben bunun ne demek olduğunu bile bilmiyordum. Benim kültürümde bunlar yoktu. Sonra İslam dinini araştırınca geleneklerin dinde temel bir yeri olmadığını öğrendim. Eşimle bir karar verdik. Evliliğimizde ikimizin kültürünün de sözü geçmeyecekti. İslam dininin emrettiği aile hayatını yaşayacaktık. Çevremizdekilere bunu kabul ettirmek çok zor oldu ancak başardık. Evimizde Allah’ın emrettiği aile hayatı var ve çok huzurluyuz. Geriye dönüp baktığımda, Allah o zor günleri beni terbiye etmek için yaşatmış diye düşünüyorum.” <br /><br />Müslüman olmadan önce evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı düşünmediğini belirten Rabia Hanım ise, İstanbul’a geldiğinde hayata çok farklı baktığını söylüyor. Mümin hayatı yaşamaya gayret ederken bir yandan da evlenmek ve anne olmak isteyen Rabia Hanım kısa süre sonra eşiyle tanışır ve evlenir. Özgür bir hayatın ardından sıcak bir yuva kurmanın huzuruyla bir erkek çocuğu dünyaya getirir. Artık güzel bir ailesi ve huzurlu bir hayatı vardır. Farklı kültürde iki insanın evliliğinde yaşanan sorunlar onların evine bir uğrayıp gider. Çünkü onlar da kurdukları yuvalarında kültürlerine ait davranışları bir yana bırakıp İslam dininin emirlerini uygularlar. İnsanların, dini, hayatın dışında bırakmalarına anlam veremediğini belirten Rabia Hanım, “Müslüman olmasaydım evlenmezdim. Çünkü aile olmanın manasını bilmiyordum. Din aile hayatının temelinde olmalıdır. Allah Kur’an’da bize her şeyi anlatıyor aslında. Eşim de ben de kendi kültürümüze ait kuralları evimize sokmadık. Bu yüzden de fazla çatışma yaşamadık. İlk yıllarda sorunlar yaşandı ancak onlara da dinimizin emrettiği ölçülerde çözüm bulduk” diyor.<br /><br /><b>Annelik bir insan inşa etmektir</b><br /><br />Ev hanımı olarak hayatını devam ettiren Kolombiyalı İrem’in, Merve Hilal ve Elif Deniz adında iki kızı var. Tüm zamanını çocuklarına ve ailesine adayan İrem Hanım aynı zamanda tefsir dersleri alıyor. “Dinim adına ne kadar çok eğitim alırsam çocuklarıma o kadar iyi bir anne olurum” diyen genç kadın, 12 ve 9 yaşlarındaki kızlarını Allah’a kul olarak yetiştirmeye gayret ediyor. Müslüman olduktan sonra, iyi bir anne olmanın önemini daha iyi kavradığını ifade eden İrem Hanım, “Annelik bir insan inşa etmektir. Benim çocuklarım ileride başka bir insan yetiştirecek. Aslında çok hassas ve zor bir görev. Kızlarımla kahvaltı masasına oturmadan önce ruh kahvaltısı yapıyoruz. Okula gitmeden önce iki sayfa Kur’an okuyoruz. Vücudumuzun sağlıklı olması için nasıl besleniyorsak, ruhumuzu da manevi olarak beslemeliyiz. Akşam okuldan döndüklerinde iki sayfa tefsir çalışıyoruz. Ruhumuzu akşama hazırlıyoruz. Bu şekilde Kur’an’ı çocuklarımın ruhuna işlemeye gayret ediyorum. Allah’a çok şükrediyorum ama bunu yalnız dilimle değil yaşantımla da yapmalıyım. Bu bakımdan çocuklarımı O’nun razı olduğu kul olarak yetiştirmeye gayret ediyorum. İslam dini, aile yaşantımdan, çocuklarımın eğitimine kadar bana çok şey öğretti. Dinimi ders çalışır gibi öğrendim ve eğitimime devam ediyorum. İslam dini ben ve ailem için artık bir hayat tarzı” diyor. <br /><br /><b>Allah’ın hediyesine iyi bakmalıyım </b><br /><br />15 yıllık eşini dört ay önce kaybeden Rabia Hanım 14 yaşındaki oğluyla yaşıyor. Hayır işlerinde ön sıralarda koşuyor, ruhundaki uyanışları kitaplaştırıyor. Bugüne kadar üç kitabı yayınlanan Rabia C. Brodbeck dördüncü kitabının hazırlıklarına heyecanla devam ediyor. Kur’an’da bütün sorulara cevap bulduğunu anlatan Rabia Hanım şöyle devam ediyor: “Müslüman olmadan önce anlamsız ve kör bir hayatım vardı. Şimdi ise ebedi bir zenginliğe sahibim. İslam’ı öğrenmeye başladığımda Allah bana yeni ufuklar açtı. Kainat kitabını okumaya başladıktan sonra yaratılmışlığın bir sebebi olduğunu öğrendim. Artık daha uyumlu, sakin ve sabırlıyım. Sıkıntı ve üzüntülere karşı şükür sahibiyim. Çünkü beni gözeten bir Yaradan olduğunu biliyorum. Çok zor ve yorucu yollar kat ettim. Allah bana güzel bir yuva ve mükemmel bir çocuk verdi. Oğlum Allah’ın bir hediyesi. Allah’ın bu hediyesine çok iyi bakmalıyım ve bir anne olarak çocuğumu O’nun razı olacağı bir kul olarak yetiştirmeliyim. 14 yıl boyunca buna çok dikkat ettim. Çocuğum dine benden daha yakın çok şükür.”<br /><br />SEMERKAND AİLEBETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-5336417548000167532013-04-14T00:34:00.001-07:002013-04-14T00:34:18.506-07:002013-04-14T00:34:18.506-07:00Tasavvuf Olmasaydı İslam’ı Sevemeyebilirdim<strong>Rabia Christine Brodbeck’le Röportaj</strong>:<br /><strong><em>Tasavvuf Olmasaydı İslam’ı Sevemeyebilirdim</em></strong><br />
Allah dinin kurallar basamağını aşıp özüne inebilmiş, gönül zenginliği, akıl ve ruh yüksekliğine ulaşabilmiş mutasavvıflar vasıtasıyla beni İslam’la tanıştırdı. <br />
Bir zamanların modern dansçısı. Şimdilerde tasavvuf yolunun yolcusu Rabia Christine Brodbeck İsvicre’de sade yaşantıya sahip sıradan bir ailenin üç kızından ikincisi olarak dünyaya gelir. <br />
Daha genç kızken neden dansçılıkta karar kıldığını ancak yıllar sonra, İslam diniyle tanışınca çözer. Şöhreti yakalayanların özellikle de Batı dünyasında, kendilerini alkol ve uyuşturucu bağımlılığına kaptırması an meselesidir. Rabia Brodbeck’inse bu boğucu yaşantıdan kaçışı dansla olur. <br />
Dansını bir tür “semaha” benzeten Brodbeck, İslam’ı seçtikten sonra yaşadığı değişime kendisi de şaşıyor. “Ne zaman ki İslam’la ve yüce yaratıcıya kullukla tanıştım, işte o zaman aradığım şeyi bulduğumu hissettim. <br />
Aslında her zaman Allah’ı (c.c) arıyormuşum ama bunun farkında bile değildim. Tabi Allah Teâla (c.c) bunu bildiği için beni, doğru zamanda doğru insanlarla karşılaştırdı. Benim şimdi İslam dininde yaptığım amellerden aldığım haz, şöhret olduğumda sahne ışıkları ve alkışlar eşliğindeki mutluluğuma hiç benzemiyor. O zamanki mutluluğun ve sevinçlerin şu anki yaşantımın yanında hiçbir şey olduğunu kavradım. Simdi adeta cenneti yaşıyorum” diyor.<br />
Rabia Hanım’ın, Fakr’a Övgü, Modern Dansçının Dönüşümü, Hazreti İnsan, Sonsuz Kulluk adlı kitapları var. Brodbeck, eserinde Allah’a giden yolda gönül penceresinden gördüklerinin serüvenini anlatıyor. Yazarın hayat öyküsünü de ara ara kesitler halinde bu serüvenin içerisinde bulabiliyorsunuz. Şöhretli bir dansçıyken yolu tasavvufa ve ülkemize çıkan, yıllardır İstanbul’da ikamet eden Rabia Christine Brodbeck ile sufiliği ve anneliği konuştuk …<br />
<strong>Efendimiz ‘Ortayol’u Gösteriyor </strong><br />
<em><strong>Mutasavvıflar size neyi öğretti?</strong></em><br />
Sanatçı duyarlılığına sahip biri olarak tasavvuf ehlinde gördüğüm inanılmaz derinlik, gönül zenginliği, akıl ve ruh yüksekliği karşısında şaşkınlıktan büyülenmiş gibi oldum. Duasız, namazsız, her türlü manevi yaşantıdan, ruhun gıdasından uzak, tek basma bir bireyken böyle güzellikleri görmem ne kadar şaşırtıcı oldu bilemezsiniz. Aslında çok heyecanlı bir hayatım vardı ama her zaman Allah’tan uzak, kupkuru geçmişti. Cenab-ı Allah (c.c), heyecanlı olduğunu zannettiğim yaşantımdan daha da heyecanlı şeyleri vasıta kılarak beni İslam’la karşılaştırdı. Hamdolsun. Sadece imam ya da vaizlerin sözleriyle yetinmeyip Kur’an dinledim. Allah’ın zikredildiği meclislere katıldım. Doğrudan İslam’ın zenginliğinin ve güzelliğinin içinde buldum kendimi.<br /><em><strong><br />Tasavvufu, dünyadan el-etek çekmek anlamında algılayanlar olabiliyor. Kendi yaşantınızda bu tasavvufi hayat dengesini nasıl kurdunuz?</strong></em><br />
Tasavvuf bir kenara çekilmek değildir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v) kendi yaşantısıyla bize doğru olanı; ‘orta yolu’ gösterdi. Dinimizde günlük hayat o kadar net ve hazır bir şekilde sunulmuş ki hemen her konuda nasıl yaşayacağımızı biliyoruz. Tuvalete nasıl girileceğinden tutun da temizliğin yapılış seklinden, yemeklerin nasıl şifa olacağına kadar her şeye ‘ölçü’ getirilmiş. İşlerinizi Allah’ın istediği şekilde, hakkını vererek yapıyorsanız sürekli yükseliştesiniz. <br />
Tasavvuf yolunda yürüyüş mekana değil kalbe bağlı bir şey. İşlerinizi doğru yapıyorsanız, doğru ilişkiler kurabiliyorsanız, güzel aile hayatı yaşıyorsanız, tamamdır. Ben, İslam’ın bu özelliğinden o kadar etkilendim ki!.. <br />
Hıristiyan mistik yaşantısında manastıra kapanırsınız ve sanki bütün dünyadan el-etek çekmiş olursunuz. İslamivet’te bunun tam tersini görüyoruz. Müslümanlığın kendisi başlı başına yaşama sanatı. <br />
Modern zihniyetin karmaşası insanı güvensizliğe sevk ediyor. Oysa Allah öyle güzel reçete vermiş ki, hayatı mükemmel bir şekilde yaşayabilir, huzurlu, uyumlu, aşk dolu bir yaşantıya ulaşabilirsiniz. Yeter ki hayatın içinde olup güzel işler yapın. Çocuk yetiştirip vakıf çalışmalarına katılın, ailenize, topluma hizmet edin… Böylelikle manevi yönünüz gelişir ve olgun bir Müslüman olma yolunda hızla ilerlersiniz. İslam ve tasavvuf hayatın bu kadar içinde. Türkler bazen çok tuhaf geliyor bana. Ya çok dindar oluyorlar ya da tamamen Avrupai. Ben modern görüşe sahip İsviçreli bir Müslüman olarak Doğu ile Batı arasında köprü kurabildiğimi, eğlenceli ve huzurlu yasayabildiğimi düşünüyorum.<br />
<em><strong>Kadın evliya denince aklımıza önce ehli beyt sonra geçmişte yaşamış evliya hanımlar geliyor. Günümüzde de evliya hanımlar var mı?</strong></em><br />
Aslında gizli birçok evliya kadın var. Allah biz kadınları öyle yaratmış ki, çalışırsak O’na daha hızlı bir şekilde yakın olma imkanına sahibiz. Mevlana’nın bahsettiği ‘hak nur’ mertebesine ulaşabilmemiz daha kolay. <br />
Biliyorsunuz cennet annelerin ayağı altında. Ama unutmamamız gereken bir şey de hızla yükselmesi mümkün olan kadının aniden düşebileceği. Çünkü bizim nefsimiz çok büyük. Hemen bozulup kaybedebiliyoruz. Fakat dikkatli olabilirsek ve kazandıklarımızı koruyabilirsek nur dolu bir hayatı yaşarız. 21. yy’da evliya olmak daha kolay. Teknoloji sayesinde tefekkür edebilmemiz için bize her imkan sunulmuş …<br />
“Tasavvuf yolunda yürüyüş kalple ilgili bir şey. Günlük hayatın koşuşturması içinde işlerinizi Allah’ın istediği şekilde, hakkını vererek yapıyorsanız manevi olarak sürekli yükselirsiniz. İslam’ın hayatı kucaklayan bu yanı beni öyle etkiledi ki anlatamam! ”<br />
<strong>Örnek Ol ve Hiçbir Şey Söyleme; Yalnızca Yaşa.</strong><br /><strong><br /><em>“Annelik”, kadınlara tasavvufi yaşantıda ne gibi artılar veya zorluklar getirebilir?</em></strong><br />
Kadınlık, içerisinde annelik mertebesini barındıran bambaşka bir şey. Aslında güzelliklerin hepsi annelikle bağlantılı. Anneliğin getirdiği merhameti yakalayabilirseniz çözüme ulaşmış olursunuz. Annelik hassasiyetine, ince duygusuna ulaşmak illa ki kadın olmakla alakalı değil. Evet, çocuk sahibiyseniz bu duygu size Allah’ın (c.c) yardımıyla daha kolay gelir ama erkeklerin ve anne olamayan hanımların da bu merhamete ulaşması mümkün. Allah Resûlü (s.a.v) ve Hz. Ebubekir’de (r.a) merhametin hadsiz boyutunu görebilmemiz bunun en güzel delili. Ayrıca belirtmek isterim ki, kadınlığı savunmak adına çıkarılan feminizm faydalı bir şey değildir. Batı’da yaşadım ben bunu. Şimdi Müslümanlar da feminizme kulak veriyor. Hatta öyle mutasavvıflar var ki, Avrupa’da “Feminizm ve İslam” konulu seminerler düzenleyerek kendilerini savunma yapmak zorunda hissediyorlar. Bence bu aşağılık kompleksinden başka bir şey değil.<br /><em><br /><strong>Çocuklara Dini Öğretirken Nelere Öncelik Verilmeli?</strong></em><br />
Toplumumuzda kalıplaşmış “sert anne” modeli var. “Şunları yap, bunları yapma” diye emirler yağdırılır. Öncelikle bilmeliyiz ki, anneviz diye çocuğumuza, “emretmerniz” din eğiminde bizi başarıya ulaştırmaz. Pek çok konuda olduğu gibi çocuğun sağlıklı eğitilmesinde de “muhabbet” yolu tercih edilmeli. Peygamberimiz de (s.a.v) böyle yapmıştı. Günümüzde ise ebeveynlere “Örnek ol ve hiçbir şey söyleme; yalnızca yaşa. diyorum.” Anne-babanın en önemli özelliği sevebilme kapasiteleridir. Çocuğun dinini öğrenmesi için ona ruhunun gıdasını vermeniz gerekir. Mesela, “çağrı” filmini biz oğlum Sezai ile birlikte seyretmiştik. <br />
<blockquote>
Oğluma Peygamber Efendimiz’i (s.a.v) sık sık anlatırım. Bir gün ona “Yanlış veya günah ne yaparsak Resûlullah (s.a.v) bizi görür ve iğnenin batması gibi acı hisseder” dediğimde Sezai çok şaşırdı. Ağladı, ağladı …</blockquote>
“Namaz kıl, ihlas suresini oku” demekle olmuyor. Evladınızın kapasitesini artırmanız lazım. Çocuk duayı güzel okuyunca herkes “aferin” diyor. Asıl önemli olan “şuur” verilmiyor. Sezai, “Allah’ı göremiyorum” diye çok üzülüyordu ama ben ona “Çok çalışacaksın, öyle evliyalar var ki onlar rüya görüyor, güzel şeyler yaşıyor, çalışırsan sen de ulaşırsın…deyip ümit verdim. “O nasıl söz öyle! Allah’ı (c.c) göremezsin. Sen ibadetlerini yap!” diyerek kızsaydım anlattığım dini bilgiler etkili olmazdı.<br />
<strong>Peygamberimiz’i (s.a.v) Anlatmak Lazım</strong><br />
Çocuğa dini eğitim verirken Allah Resulü’nü (s.a.v) ve ehli beytini anlatmak lazım. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve ehli bevt ile ilgili bilgilerinizi fırsat buldukça çocuğunuzla paylaşmalısınız. Onların nasıl konuştuğunu, neler yaşadığını çocuklar da öğrenip hissetmeliler. Yeri geldiğinde çocuğunuzla beraber ağlamalısınız. Çocuğun kalbine atılan bu tohum zamanla kök salıp büyüyecektir …<br />
<em><strong>Müslümanların yaşam tarzı size neler düşündürüyor?</strong></em><br />
Hayır sandığımız şer, şer sandığımız hayır olabiliyor. Biz Avrupalıların medyaya yansıyan “renkli” yaşamları mutlulukla dolu zannediliyor ve “Hayatları ne kadar eğlencelidir kim bilir” diye düşünülüyor. Oysa mutluluğa, manevi sıkıntı yaşamadan eğlenebilmeye o kadar muhtaç ki pek çoğu … Benim şimdi İslami amellerde aldığım haz, şöhret olduğumda sahnede alkıştan arasında hissettiğim mutluluğa hiç benzemiyor. Simdi adeta cenneti yaşıyorum. Cuma, kandil ve bayram günleri o kadar rahmet yağıyor ki… Bir de gönlü Allah’la olan kimselerle birlikte iseniz melekler de eşlik ediyor bu rahmete.<br />
Neslihan BEYHAN’ın bu yazısı Nisan 2006 tarihli SEMERKAND AİLE DERGİSİ’nin 7. sayısında yayınlanmıştır.BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-91553696681535456362013-04-11T11:32:00.002-07:002013-04-11T11:32:38.604-07:002013-04-11T11:32:38.604-07:00ANKSİYETEYE ESMA-ÜL HÜSNA<h2>
Modern psikolojiyi İslam tasavvufu ile kaynaştıran psikiyatr Mustafa Merter,
“Dokuz Yüz Katlı İnsan” kitabında modern psikoloji kuramcılarından ibadet
sırasında yaşanan İslami bilinç hallerine, rüya analizinden günümüz insanının
ruhsal rahatsızlıklarına bir çok konuyu ele alıyor. İşte kitaptan ilginç
ayrıntılar… </h2>
<br /><br /><br />
<br />
<div id="innerText" style="font-size: 12px;">
<div class="justify">
Depresyona karşı “hayır terapisi” uygulayan Merter’in en dikkat çekici
iddiasına gelince: “Esma-ül Hüsna (Allah’ın güzel isimleri) her insanda
potansiyel olarak var ve modern insanın psikolojik sorunları bu isimlere uygun
yaşamamasından kaynaklanıyor!”<br />
Rahman (esirgeyen), Rahîm (bağışlayan), Vedûd (inananları seven), Halîm
(yumuşaklık sahibi), Hâlik (yaratıcı), Hafız (koruyucu), Sabûr (sabırlı), Nâfi
(dilediğine fayda veren); Kuran-ı Kerim’de de geçen Allah’ın güzel isimlerinden,
veya halk arasında bilinen adıyla Esma-ül Hüsna’dan bazıları… Tamamı 99 tane
olan bu isimlerin her biri Allah’ın bir sıfatını ya da vasfını anlatıyor. İslam
inancına göre de “bu isimlerin manasını layıkıyla bilen, Allah’ı bu isimlerden
yola çıkarak tanıyan ve yaşayanlar” cennete girmeyi hak edecek!<br />
“Kronik kaygı rahatsızlığı” diye tanımlanan; halk arasında kaygı, bunalma,
sıkıntı olarak bilinen anksiyete ise çağımızın en yaygın patolojilerinden; hatta
“küresel bir salgın” diyebiliriz. Ama birçok insan anksiyete sorunu için bir
psikolog veya psikiyatra gitme ihtiyacı dahi duymuyor.<br />
Peki ilk bakışta alâkasız görünen bu iki kavram, Esma-ül Hüsna ve
anksiyetenin yolları modern insan açısından çok kritik bir noktada kesişiyor
olabilir mi? Soruyu biraz daha açalım: Anksiyete ya da başka ruhsal
rahatsızlıklar, “içimizde varolan, Allah’ın güzel isimlerini yaşayamamamızdan”
kaynaklanıyor olabilir mi? Bu soruları sormamıza sebep olan, tartışma yaratacak
iddianın sahibi, İsviçre’de eğitim görmüş bir psikiyatr: Uzun yıllar Zürich’te
çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönen, psikolojinin yanı sıra meditasyon ve yoga
gibi yeni çağ akımlarını da deneyen, uzun yıllardır benötesi psikolojisi
çalışmalarıyla psikoloji ve İslam tasavvufunu kaynaştıran Mustafa Merter…
Tasavvuf psikolojisini inceleyen Merter, yeni çıkan “Dokuz Yüz Katlı İnsan” adlı
kitabında modern insanın ruhsal çıkmazlarına işte yukarıdaki farklı açıklama ve
çözüm önerisini getiriyor!<br />Merter’e göre, Allah’ın vasıflarını anlatan 99
isminin birleştiği odak nokta İnsan-ı Kamil, yani mükemmel insan Hz. Muhammed.
Ancak Merter’in herkesi ilgilendiren bir yaklaşımı da var ki, o da bu isimlerin
(vasıfların) her insanda mevcut olduğu: “İbn Arabi’ye göre, Allah’ın güzel
isimleri insanda tecelli etmezse, insan ‘kabz’, yani sıkıntı yaşıyor. Öyle ki,
nefesini tutan bir insan gibi oluyor. Allah’ın 99 isminin tecellisini anlayınca,
insanların bir çok psikolojik sıkıntısının bu isimlerden bazılarını
yaşayamamasından kaynaklandığını düşündüm.”<br />
<strong> “Maçolar celali değil, cemali yaşamalı”</strong><br />
Merter’in anksiyete dışında verdiği diğer iki örnek de ilginç. İlki,
geciktirilmiş annelik sendromu: “Öyle bir çağda yaşıyoruz ki insanların animus,
yani Jung psikolojisine göre eril kişilikleri aşırı gelişiyor. Oysa insanların
bir de anima, yani dişil kişilikleri var. Aydınlanma hareketi sonrasında
materyalist değerler öne çıkmış ve çağımız tüketmeyi, hükmetmeyi ön plana
çıkarıyor. Bu da, hanımlarda çok güçlü bir animusa tekabül ediyor. Bu çağ
‘duyguyu’ küçük gördüğü için, kadınlar da duygusal yönlerini küçük görüyor. Bu
çağda, değerli olmak isteyen bir kadın animusunu geliştirip ‘güdük’ bıraktığı
anima ile yetinmeye çalışıyor. Oysa insanlık tarihi boyunca kadınlar adet
görmeye başladıktan sonraki yıllarda evlenmişler ve kadınlığa ait latif
duyguları yaşamaya başlamışlar. Ama şimdi gitgide bu latif duyguları erteleme
söz konusu. Bu denge bozulduğu için de psikolojik sorunlar ortaya çıkıyor. Çünkü
içlerindeki duyguyu yaşayamıyor, potansiyellerini basınç altında
tutuyorlar.”<br />
Merter’in iddiasına göre, Rahman, Rahîm, Vedûd, Halîm, Hâlik, Hafız, Sabûr,
Nâfi gibi Allah’ın “cemal isimleri” diye tanımlanan sıfatlarını daha yoğun
yaşayan bir kadının kişiliğinde belli olumlu değişiklikler gözlenmesi olası.
Aynı yaklaşımı, verdiği ikinci örnek olan maço ve maganda erkeklere de uyarlıyor
Merter: “Anima’larını yaşayamayan, Animus yanları ile özdeşleşmiş, Orta Çağ
zırhlarına bürünmüş, güçlü gibi gözüken ama aslında sıkıntıdan patlayan maço
veya maganda erkekler içlerindeki celâl yerine, cemâl isimlerine aşina olsalar,
sorunları azalacak!”<br />
<strong>Depresyona, hayır terapisi!</strong><br />
İslam dininde, Allah’ın 99 isminin her birinin kendine ait sayısı var ve o
sayı kadar tekrarlanarak zikir şeklinde bir ibadet olarak uygulanıyor. Ancak
Merter, bir terapistin terapi sürecinde Esma-ül Hüsna’yı zikir olarak vermesine
karşı: “Zikirden ziyade, o isimleri nasıl yaşayabileceğimiz önemli. Hafız,
Vedud, Rahman, Veli isimleri, ne yaparsak içimizde tecelli edebilir? Daha ziyade
pratik uygulamaları açısından ele alıyorum. Mesela Rahman’ın tecelli etmesi
için, psiko-hijyene dikkat etmek, yalan söylememek, dürüst olmak vs. lazım.
Vedud isminin tecelli etmesi içinse yaşlılara yardım edilebilir.”<br />
İnsan eğer mutlu ve özgür olmak istiyorsa “alma” halinden “verme” haline
geçmesi gerektiğini savunan Merter, terapilerinde de insanları alan-varoluş
konumundan veren-varoluş konumuna geçmeye teşvik ediyor. Bu ilginç terapiyi ise
“hayır terapisi” olarak adlandırıyor: “İnsanın dünyaya bir şeyler vermeye
başlaması lazım. Ama bunu hangi kanaldan yapacağını kişi kendi bilir. Şimdi çok
güzel hayır kuruluşları var, onlara katılabilir.”<br />
Merter’e göre, aslında depresyon insana “Sana bu kattaki varoluşun yetmiyor”
diyen bir çağrı! Bu çağrı, Merter’in de kitabında işlediği “insanın çok-katlı
yapısı” konusunu içeriyor: “İnsanı bir gökdelen gibi düşünün. Bir, aşağıya,
mahzenlere doğru iniş potansiyelimiz; bir de bulunduğumuz kattan yukarı doğru
çıkma potansiyelimiz var. Bu alt ve üst katları bilinçdışı olarak tasavvur
edebiliriz. Aslında insan, yaratılışı itibari ile ‘Hazreti insan’… Yani içinde
müthiş bir potansiyele sahip! Ancak, bulunduğu katı ve orada kendisini
sınırlayan rolleri ancak bir üst kata çıkıp aşağı bakınca fark edebiliyor.”<br />
<strong> “Batı psikolojisi nefsin katlarını bilmiyor!”</strong><br />
İslam tasavvufunda nefsin yedi mertebesi olduğunu söyleyen Merter, bu
mertebeleri de şöyle sıralıyor: “Nefsi Emmare, yani kötülüğü emreden ve bundan
zevk alan; Nefsi Levvame, yani kötülük yaptığında bundan pişman olup af dileyen;
Nefsi Mutmainne, yani tatmin olmuş; Nefsi Radiyye, yani Allah’tan razı olmuş;
Nefsi Mardiyye, yani Allah’ın razı olduğu; Nefsi Mülhime, yani Allah’tan ilham
almaya başlayan; Nefsi Kamile, yani olgunluğa ermiş… Tüm psikoloji ekollerinin
ortak noktası, nefs-i emarenin arzularını tatmin etmektir. Üst katlara doğru
gelişebilmek için, ilk önce bu katların varlığını bilmek gerek. Oysa üst
katların varlığından haberdar olmayan Batı psikolojisi, aynı katı süslemeyi
amaçlıyor. Bu yüzden, insanları bu katlardan haberdar etmeye çalışıyorum. Çünkü
bir üst kata, Nefsi Levvame’ye çıkınca alt katlara bakmak, ‘Ben bu rolümden
sıyrılabilir, benim için daha özgürleştirici bir varoluş tarzına geçebilirim’
demek mümkün.”<br />
Ancak, tasavvufi bir rehberlik yapmadığının da altını çiziyor Merter: “O üst
mertebelere, yani makamlara çıkmak, tasavvufi eğitim ile mümkün. Ben sadece
insanlara gönül ferahlığı yaşatmaya çalışıyorum. Nefsin üst katmanlarına
çıkabilmek içinse, Allah’ın isimlerinin tecellisi bir zaruret.” Anlattığı tüm bu
terapi süresince, rüyaların çok önemli olduğunu vurguluyor Merter. “İçimizde
bize yardım etmeye çalışan bir dost var ve bizimle rüyalar aracılığı ile
konuşuyor. Ama onu anlayabilmek için şifrelerini bilmek gerekiyor” diyen Merter,
rüyaların her insana özel şifrelerinin terapi sürecinde açığa çıktığını
savunuyor: “Böylece insan ‘can’ını hissediyor, varoluşu bir boyut daha
kazanıyor.” Merter’in iddiaları sonrası İslam ve psikoloji üzerine tartışmalar
da alevlenecek gibi görünüyor…<br />
<strong> “Ormanda kaybolmuş insanın izini sürüyorum”</strong><br />
“Dokuz Yüz Katlı İnsan” kitabında örnekli rüya analizlerinin yanında Batı
psikolojisine, farklı bilinç hallerine, namaz-oruç gibi İslami uygulamalarda
yaşanan bilinç değişimlerine, günümüz insanının yaşadığı tüketim çılgınlığı ve
krizlerine, Mevlana ve İbn Arabi gibi tasavvuf alimlerinden alıntılarla yer
veren Merter’in, aslında mesleğe ilk başladığında bu konulara ilgisi yokmuş. Bir
kadın hastasının, terapi sonrası “Şimdi ne olacak” diye sormasıyla insanların
daha da gelişme potansiyelini araştırmaya başlamış. Böylece İslam ve tasavvufla
tanışmış. “Geldiğiniz noktadan memnun musunuz” sorumuzu şöyle yanıtlıyor:
“Değilim. Bu bir başlangıç, ama iyi bir iz üzerinde olduğumuzu hissediyorum.
Karanlık varoluş ormanında kaybolmuş insanı anlamak için bir patika bulduk ve
yavaş yavaş çıkıyoruz.”<br />
<strong>Benötesi Psikoloji: 21. yüzyılın ekolü olmaya aday</strong><br />
“Psikanaliz”, “varoluşçu” ve “insancıl” ekollerinden sonra psikolojinin
dördüncü ekolü olan “benötesi psikoloji” (Transpersonal Psychology), psikoloji
ve spiritüel deneyimlerin kesiştiği bir alanda faaliyet gösteriyor. Psikolojinin
kavram, teori ve metotlarını, spiritüel disiplinlerin konu ve pratikleriyle
kaynaştırıyor. Benötesi psikolojinin temelinde, her insanın derinliklerinde,
genelde bilinen, güncel hayata yansıyan yönünden daha yüce bir yön olduğu inancı
var. Buradan yola çıkarak benötesi psikoloji, dünyanın dört bir yanındaki,
farklı inanç sistemlerinin uygulamalarını kullanıyor. Benötesi (Transpersonal)
teriminiyse ilk kez C. Gustav Jung kullanmış. Ancak, benötesi psikolojinin ayrı
bir alan olarak ele alınması Abraham H. Maslow’un çalışmalarıyla başlıyor. Roger
Walsh, Frances Vaughan, Stanislav Grof, Arthur J. Deikman, Ken Wilber ve Charles
T. Tart gibi bilim adamlarının katkılarıyla gelişen benötesi psikoloji, 21’inci
yüzyılın ekolü olmaya aday!</div>
</div>
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-49272206190968443872013-04-10T07:07:00.002-07:002013-04-10T07:07:56.092-07:002013-04-10T07:07:56.092-07:00Hüzün İçindeysen Oku<br /><br />
Melal(hüzün) içindesin. Yoksul olduğunu düşünüyorsun.<br />
Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır.<br />
İçindeki yoksulluğu hissediyor musun?<br />İşte senin için en hayırlı <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/vakit" rel="tag" title="Posts tagged with vakit"><span style="color: #1368c2;">vakit</span></a>. Unutma, ihtiyaç mütemadîdir.<br />
Madem ki içinde bulunduğun yer, konuştuğun kimse sana feyz vermiyor, terke mani olan ne?<br />
Sevdiğin ve kendisine koştuğun iyi iş, meşgul olman gereken iştir.<br />
Yapacağın iki iş birbirine karıştığı zaman onlardan nefsine ağır gelenine bak ve onu yap.<br />Çünkü nefse ancak hak ve doğru olan şey ağır gelir.<br />
Yok olmayan bir izzet ve şerefin seninle olmasını istiyorsan,<br /><a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/fani" rel="tag" title="Posts tagged with fani"><span style="color: #1368c2;">fani</span></a> bir izzet ile aziz ve bahtiyar olmaya çalışma.<br />
Cenab-ı Hakk’ın, halkın eliyle sana ezâ ve cefâ ettirmesi, onlarla beraber oturup kalkmaman içindir.<br />Her şeyin seni rahatsız etmesini istiyor. Ta ki seni hiçbir şey meşgul etmesin, Allah’tan alıkoymasın.<br />
Her meseleye cevap veren, her gördüğünden bahseden, her bildiğini anlatan bir kimse gördüğünde bu haliyle onun cahil olduğunu anla.<br />
Hâli ve yaşayışı sana feyz ve hamle vermeyen, kâli(konuşması) ve sözü seni Allah’a götürmeyen kimse ile dostluk etme, <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/arkadaslik" rel="tag" title="Posts tagged with arkadaşlık"><span style="color: #1368c2;">arkadaşlık</span></a> yapma.<br />
Dünyada bulunduğun müddetçe keder ve üzüntülerin gelip çatmasını garip görme.<br />Çünkü dünya, vasfına layık olanları ve tabiatının gereğini ortaya koyacaktır.<br />
Allah katında değerini <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/ogrenmek" rel="tag" title="Posts tagged with öğrenmek"><span style="color: #1368c2;">öğrenmek</span></a> istiyorsan; seni hangi işte <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/ikame" rel="tag" title="Posts tagged with ikame"><span style="color: #1368c2;">ikame</span></a> ettiğine, hangi halde tuttuğuna bir bak.<br />
Şeytanın senden gafil olmadığını bildiğin zaman, varlığını elinde bulunduran Allah’tan gafil olma !<br />
Senin için vakitlerin en hayırlısı yoksulluğunu <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/musahede" rel="tag" title="Posts tagged with müşahede"><span style="color: #1368c2;">müşahede</span></a> ettiğin, sendeki zayıflık ve zillete döndürüldüğün vakittir.<br />
Yaratıcısını <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/musahede" rel="tag" title="Posts tagged with müşahede"><span style="color: #1368c2;">müşahede</span></a> edemediğin sürece kainatla berabersin.<br />O’nu müşahede ettiğin zaman ise dünya seninle olur.<br />
Allah ile huzur haline ulaşamadın diye zikri terk etme, zikrin peşini bırakma.<br />Çünkü bizzat zikirden gafil olmak, zikir yaparken gafil olmaktan daha beterdir.<br />Olabilir ki (Hakk Teâlâ) seni gafletle yapılan zikirden yakaza hâlindeki zikre yükseltebilir.<br />
Varlığı sence küçük görülen ve göze batmayan ibadet aslında kalplerin dirilişi için en çok <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/umit" rel="tag" title="Posts tagged with ümit"><span style="color: #1368c2;">ümit</span></a> verici ibadettir.<br />
Senin ALLAH’tan istediğin şeylerin en hayırlısı, O’nun senden istediğidir.<br />
<strong>Ataullah İskenderi</strong> (Hikem-i Ataiyye’den)<br />
<br /><br />BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-2347073491857738352013-04-07T02:03:00.001-07:002013-04-07T02:03:01.516-07:002013-04-07T02:03:01.516-07:00Healing Rusted Hearts Hearts rust. The Sufi’s say that hearts become clouded, and darkened. They become covered with impurities, and they literally rust-like silver that has been exposed to the elements. We’ve all seen silver that is shiny and new, loose it luster, becoming dull and gray, unless it is polished. You have to rub silver firmly, repeatedly, applying lots of elbow grease to remove that tarnish and take off the film of impurities that builds up over time. <br /> Our hearts are like silver. When we are born our hearts are all shiny and new. As human beings we come into the world with pure hearts. We are created in the image of God. The unabashed wonder and innocence of a child reflects our divine inner nature. Yet, over time the process of life changes the pristine nature of our hearts. Our innocence evaporates. We learn negativity. We say and do things that move us away from our creator’s image. Slowly over time our hearts become filled with- <em>other than God</em>. <br />
We call this process <em>veiling the heart</em>. It is how we begin to feel lost or disconnected. The pain and suffering that troubles our hearts is a direct result of veiling. It has been written that 70,000 veils of both <em>light and dark</em> separate us from the divine light. Veils of light are there for our protection. The majesty and might of Allah is more brilliant that a thousand millions suns. His light is all encompassing. <br />
When Moses asked Allah to reveal himself directly, Allah replied that He could not. When Moses persisted, Allah relented and said for Moses to look at the mountain. Allah said He would reveal himself to the mountain and then Moses could see him directly. But when, Allah, praised and exalted is He, revealed His majesty to the mountain, it crumbled disintegrating in a thunderous heap. The shock wave was so tremendous it knocked Moses unconscious. Veils of light are there to protect us from the overwhelming majesty and might of our Lord. <br />
Our dark veils come from actions that separate us from love. Lying, stealing, hatred, greed, or envy- any thing we do that we know is morally wrong that is unloving leads to dark veiling of our heart. Often this isn’t conscious. People don’t consciously choose to be isolated from God’s love. It just happens. When we separate ourselves from the love of Allah, hearts begin to close themselves off from the oil of the love of God. They are unable to open, becoming rigid and brittle. Hence we say they rust. <br /> <br /> The Sufi Path is the journey to remove the veils, to lift them away from the heart step by step. The word, <em>Sufi,</em> comes from the Arabic root <em>safa</em>- which means purity. Developing inner purity is the means to oil the heat and abolish the rust. This is accomplished through the practice of Dhiker (pronounced- <em>thiker)</em>. Dhiker means <em>remembrance of God. </em>The seeker on the path to Allah is asked to remember God’s Name over and over. <br />
Remembrance has many forms. One particular form of remembrance practiced by Shadhuli Sufi’s is the repetition of the word <em>Allah</em> over and over. A person will sit with their prayer beads and say the Name- <em>Allah</em> hundreds of times. Anyone who has engaged in this form of Dhiker knows the power and beauty that come from continually repeating this sacred Name. An opening, a loosening of the crude that clogs the heart happens with Dhiker in this fashion. Some people experience it as a softening of the heart. Other people describe heat or expansion in the chest. For still others, the experience of Dhiker comes in the form of rapture. They experience a beauty beyond words. Regardless of the manifestation, the vast majority of people have a heart experience when doing remembrance. (For an explanation and practical examples go to <a href="http://www.drlaman.com/">www.drlaman.com</a> and look in the bookstore for the CD- <em>Practicing Remembrance</em>.) <br />
Other forms of remembrance are also effective in purifying the heart. The daily five times prayer, <em>salat,</em> is a compelling method of remembrance. Muhammad, s.a.w.s., has said that the <em>salat</em> is like a washing for the whole body. By praying five times everyday a tremendous purification occurs within a person’s whole being. Their heart, mind, and physical body becomes clean- washed by the love.<br />
Another technique of remembrance involves repeating one of the ninety-nine names for God. For example, the quality of God’s truth is <em>al-Haqq</em>. Repeating this name over and over is useful for finding object that have been lost. Other qualities of Allah can be repeated as well. Each of these qualities allows for a different form of healing. For further information regarding using the Names of Allah in prayer look for the book, <em>Meanings of the Names of Our Lord</em>, by Muhammad al-Jamal.<br /> Yet, remembrance isn’t limited to what we commonly think of as prayer. Our actions can also be forms of remembrance. If a person is surrendered to God, truly surrendered, then all of their actions are forms of remembrance. The work they do is remembrance. Their interactions with others are a method of remembering. Eating, walking, talking- every action is a glorification of God. <br />
By performing remembrance is all its various forms refinement of the heart begins to occur. Slowly, love works its way into the crags and crevices. It seeps down into the dark and forbidden parts of us that need healing. The anger, hopelessness, and despair that congest us and choke our hearts become oiled. The lifelong pains and traumas that held our hearts captive loosen their grip, as their rust melts away. More and more we find peace and solace. As our master Muhammad, said, “Prayer becomes the cooling of the eyes.” It becomes the balm of the soul.<br />
Kirk Habib LamanBETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-46608557161677080662013-04-07T02:00:00.002-07:002013-04-07T02:00:47.062-07:002013-04-07T02:00:47.062-07:00Adab of Islam<div class="SNArt" style="margin: 10pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">The Prophet (Allah bless him and give him peace) said, "When two vituperate each other, [the sin of] what they say is borne by the one who first began, as long as the one wronged does not transgress [the bounds of merely defending himself, by answering back with worse]" (<em>Muslim,</em> 4.2000: 2587. S). And when a group of Jews covertly cursed the Prophet (Allah bless him and give him peace) by using a play on the words "as-Salamu 'alaykum," 'A'isha noticed it and gave them a rounding, and he said, "Enough, 'A'isha; for Allah does not like vulgarity or making a display of it" (ibid., 1707: 2165(4). S). And in another version, "O 'A'isha, always have gentleness, and always shun harsh words and vulgarity" (<em>Bukhari,</em> 8.15: 6030. S). This is the adab of Islam with hardened enemies, so how should it not apply to our fellow Muslims, let alone family and loved ones? </span></span></div>
<div class="SNArt" style="margin: 5pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">It is of the adab of the high path of Islam to be honest when one speaks. The Prophet (Allah bless him and give him peace) said, "Honesty certainly leads to goodness, and goodness leads to paradise. Truly, a man keeps speaking the truth until he is inscribed as being true through and through. And lying leads to going wrong, and going wrong leads to hell. Truly, a man lies and lies until he is inscribed as being a liar through and through" (<em>Muslim,</em> 4.2012-13: 2607. S). </span></span></div>
<div class="SNArt" style="margin: 5pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">It is of the adab of the high path of Islam to completely abandon and shun guile, deceit, scornfulness, or sarcasm because these are unlawful. Allah Most High says, "O you who believe, let no men scorn other men, for they might well be better than they are. And let no women scorn other women, for they might well be better than they. And do not find fault with one another, or give each other insulting nicknames" (Qur'an 49:11). And Allah Most High says, "Woe to whoever demeans others behind their back or to their face" (Qur'an 104:1). And the Prophet (Allah bless him and give him peace) said, "Let there be no harming another, or harming him back. Whoever harms another Allah shall harm, and whoever gives trouble to another Allah shall give trouble to" (<em>Hakim,</em> 2.58. Hg). </span></span></div>
<div class="SNArt" style="margin: 5pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">It is of the adab of the high path of Islam to abandon lying, for it is unlawful. Allah Most High curses liars by saying, "May liars be slain" (Qur'an 51:10), in which <em>slain</em> means "cursed" according to the Arabic idiom likening the accursed, who loses every good and happiness, to the slain, who loses life and every blessing. The Qur'anic exegete al-Khazin notes that "May liars be cursed" originally referred to those who sat on the various roads outside Mecca warning people against the words of the Prophet (Allah bless him and give him peace) to keep them from becoming Muslim. The verse, however, like other Qur'anic verses, is not limited to the original circumstances in which it was revealed, but applies universally, to the end of time. Those who lie, except in circumstances in which Sacred Law permits it, are cursed by Allah. </span></span></div>
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"></span><br />
<div class="SNArt" style="margin: 5pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">It is unlawful to lie, except when making up between two people, or lying to an enemy in war, or to one's wife. It is also unlawful to praise or blame another with an untruth. The Prophet (Allah bless him and give him peace) said, "Lying is wrong, except in three things: the lie of a man to his wife to make her content with him; a lie in war, for war is deception; or a lie to settle trouble between people" (<em>Ahmad,</em> 6.459. H). Ibn Jawzi has said, "The criterion for it is that every praiseworthy objective in Sacred Law that cannot be brought about without lying is permissible to lie for if the objective is permissible, and obligatory to lie for if the objective is obligatory." When lying is the only way to attain one's right, one may lie about oneself or another, provided it does not harm the other. And it is obligatory to lie to if necessary to protect a Muslim from being murdered. But whenever one can accomplish the objective by words that merely give a misleading impression with actually being false, it is unlawful to tell an outright lie, because it is unnecessary. </span></span></div>
<div class="SNArt" style="margin: 5pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">If one needs to swear a false oath in order to save a person whose life is unlawful to take from being killed, then one must swear it, for saving such a person's life is obligatory, and if doing so depends on an oath, it is obligatory. Suwayd ibn Handhala (Allah be well pleased with him) said: "We set out to the Messenger of Allah (Allah bless him and give him peace) and Wa'il ibn Hajar was with us, and he was captured by an enemy. The group was forced to swear an oath [that all were of the same clan, which was under a protection agreement], so I swore that he was my brother, and they released him. We reached the Messenger of Allah (Allah bless him and give him peace) and I told him that the group had been forced to swear, and that I had sworn he was my brother, and he said, "You told the truth: the Muslim is the bother of the Muslim" (<em>Abu Dawud,</em> 3.224:3256. S). </span></span></div>
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;"><div class="SNArt" style="margin: 5pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">'Ata' ibn Abi Rabah, Mufti of Mecca (d. 114/732), of the generation that followed that of the prophetic Companions (Sahaba) said of them, "They used to dislike talking more than necessary, and considered "more than necessary" to mean more than your reciting the Qur'an, enjoining the right, forbidding the wrong, or speaking about making a living, in the amount strictly necessary."</span></span></div>
<div class="SNArt" style="margin: 5pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">The Prophet (Allah bless him and give him peace) said, "Whoever believes in Allah and the Last Day should say something good or else be quiet" (<em>Bukhari,</em> 8.13: 6019. S). He also said (Allah bless him and give him peace) "Whoever is silent is saved" (<em>Ahmad,</em> 2.159. S). And the Prophet (Allah bless him and give him peace) said, "Verily the slave will say a word he thinks nothing of that Allah loves, for which Allah raises him whole degrees. And verily the slave will say a word he thinks nothing of that Allah detests, for which he plummets into hell" (<em>Bukhari,</em> 8.125: 6478. S). </span></span></div>
<div class="SNArt" style="margin: 5pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">It is of the adab of Islam to know the value of one's word, not to give unless one intends to keep it, and to keep it once it has been given. The Prophet (Allah bless him and give him peace) said, "The signs of a hypocrite are three: when he speaks he lies, when he promises he breaks it, and when entrusted with something he betrays it" (<em>Bukhari,</em> 1.15: 33. S). </span></span></div>
<div class="SNArt" style="margin: 5pt 0pt;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">When Abu Bakr was dying, he sent for 'Umar ibn al-Khattab (Allah be well pleased with both of them), and told him, "O 'Umar, if you are given authority over the people, fear Allah and hold fast to what is right. For the balance of those whose scale pans are heavy on Resurrection Day [with good deeds] shall only be heavy for their having followed what is right and its heaviness upon them; and it befits the balance scale when what is right is placed in it tomorrow to be heavy. And the balance of those whose scale pans are light on Resurrection Day [because of few good deeds] shall only be light for their having followed what is wrong and its ease upon them; and it befits the balance scale when what is wrong is placed in it tomorrow to be light. And know that there are works for Allah at night that He does not accept during the day, and that there are works during the day that He does not accept at night. And that He does not accept a supererogatory work of worship until the obligatory has been done."</span></span></div>
<div align="right" class="SNArt" style="text-align: right;">
<span style="font-family: book antiqua,palatino;"><span style="font-size: x-small;">© Nuh Ha Mim Keller</span></span></div>
</span></span>BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-38439756261739370492013-04-07T01:56:00.001-07:002013-04-07T01:56:32.574-07:002013-04-07T01:56:32.574-07:00The Story of Dalail al Khayrat<span style="font-family: book antiqua,palatino; font-size: small;">Dala’il al-Khayrat, the most celebrated manual of Blessings on the Prophet (Allah bless him and give him peace) in history, was composed by the Sufi, wali, Muslim scholar of prophetic descent, and baraka of Marrakesh Muhammad ibn Sulayman al-Jazuli (d. 870/1465). Born and raised among the Gazulah Berbers of the Sus region in southern Morocco, he studied the Qur’an and traditional Islamic knowledge before travelling to Fez, where he memorized the four-volume Mudawwana of Imam Malik and met scholars of his time such as Ahmad Zarruq, and Muhammad ibn ‘Abdullah Amghar, who become his sheikh in the tariqa or Sufi path.</span><br />
<span style="font-family: book antiqua,palatino; font-size: small;">Amghar traced his spiritual lineage through only six masters to the great founder of their order Abul Hasan al-Shadhili and thence back to the Prophet (Allah bless him and give him peace). After initiating Jazuli into the way, he placed him in a khalwa or solitary retreat, where he remained invoking Allah for some fourteen years, and emerged tremendously changed. After a sojourn in the east and performing hajj, Jazuli himself was given permission to guide disciples as a sheikh of the tariqa.</span><br />
<span style="font-family: book antiqua,palatino; font-size: small;">Imam Ahmad al-Sawi relates that one day Jazuli went to perform his ablutions for the prescribed prayer from a nearby well but could not find any means to draw the water up. While thus perplexed, he was seen by a young girl who called out from high above, “You’re the one people praise so much, and you can’t even figure out how to get water out of a well?” So she came down and spat into the water, which welled up until it overflowed and spilled across the ground. Jazuli made his ablutions, and then turned to her and said, “I adjure you to tell me how you reached this rank.” She said, “By saying the Blessings upon him whom beasts lovingly followed as he walked through the wilds (Allah bless him and give him peace).” Jazuli thereupon vowed to compose the book of Blessings on the Prophet (Allah bless him and give him peace) which came to be known as his Dala’il al-Khayrat or “Waymarks of Benefits.”</span><br />
<span style="font-family: book antiqua,palatino; font-size: small;">His spiritual path drew thousands of disciples who, aided by the popularity of his manual of Blessings on the Prophet (Allah bless him and give him peace), had a tremendous effect on Moroccan society. He taught followers the Blessings upon the Prophet (Allah bless him and give him peace), extinction of self in the love of Allah and His messenger, visiting the awliya or saints, disclaiming any strength or power, and total reliance upon Allah. He was told by the Prophet (Allah bless him and give him peace) in a dream, “I am the splendor of the prophetic messengers, and you are the splendor of the awliya.” Many divine signs were vouchsafed to him, none more wondrous or unmistakable than the reception that met his famous work.</span><br />
<span style="font-family: book antiqua,palatino; font-size: small;">Its celebrity swept the Islamic World from North Africa to Indonesia. Scarcely a well-to-do home was without one, princes exchanged magnificently embellished copies of it, commoners treasured it. Pilgrims wore it at their side on the way to hajj, and a whole industry of hand-copyists sprang up in Mecca and Medina that throve for centuries. Everyone who read it found that baraka descended wherever it was recited, in accordance with the Divine command: “Verily Allah and His angels bless the Prophet: O you who believe, bless him and pray him peace” (Qur’an 33:56).</span><br />
<span style="font-family: book antiqua,palatino; font-size: small;">In the post-caliphal period of the present day, Imam Jazuli’s masterpiece has been eclipsed by the despiritualization of Islam by “reformers” who have affected all but the most traditional of Muslims. As the Moroccan hadith scholar ‘Abdullah al-Talidi wrote of the Dala’il al-Khayrat: “Millions of Muslims from East to West tried it and found its good, its baraka, and its benefit for centuries and over generations, and witnessed its unbelievable spiritual blessings and light. Muslims avidly recited it, alone and in groups, in homes and mosques, utterly spending themselves in the Blessings on the Most Beloved and praising him—until Wahhabi ideas came to spread among them, suborning them and creating confused fears based on the opinions of Ibn Taymiya and the reviver of his path Muhammad ibn ‘Abd al-Wahhab of Najd. After this, Muslims slackened from reciting the Dala’il al-Khayrat, falling away from the Blessings upon the Prophet (Allah bless him and give him peace) in particular, and from the remembrance of Allah in general” (al-Mutrib fi awliya’ al-Maghrib, 143–44).</span>BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-21922695413694367772013-03-04T10:38:00.001-08:002013-03-04T10:38:56.027-08:002013-03-04T10:38:56.027-08:00Duamız Niçin Kabul Olmuyor?Bir gün İbrahim b. Edhem’e (k.s),<br />
- Dua ediyoruz ama neden kabul olmuyor, diye sorduklarında şu cevabı verdi:<br />
- Şu sebeplerden dolayı duanız kabul olmuyor:<br />
• Cenâb-ı Hakk’ı bilirsiniz, fakat emir ve yasaklarını yerine getirmezsiniz.<br />
• Hz. Peygamber’i [sallallahu aleyhi vesellem] bilirsiniz ama ona uymazsınız.<br />
• Kur’an’ı okursunuz ama onunla amel etmezsiniz.<br />
• Allah Teâlâ’nın nimetlerini yersiniz ama şükretmezsiniz.<br />
• Cenneti bilirsiniz, ona talip olmazsınız.<br />
• Cehennem var dersiniz, ondan korkup sakınmazsınız.<br />
• Şeytanın size düşman olduğunu bilirsiniz ama siz ona düşman olmazsınız.<br />
• Ölüm var dersiniz, ancak onun için hazırlanmazsınız.<br />
• Anne baba ve ölülerinizi kendi elinizle kabre koyarsınız, fakat ibret almazsınız.<br />
• Kendi kusurlarınıza bakmıyor, başkalarının kusurlarıyla uğraşıyorsunuz. Peki, nasıl duanız kabul olunsun?<br />
<strong>Kaynak: <em>Hâl Dili</em>, Semerkand Yayınları.</strong>BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-33945046784164549102013-03-04T10:35:00.001-08:002013-03-04T10:35:42.787-08:002013-03-04T10:35:42.787-08:00Makbul Tevbenin AlametleriHerkes tevbe ettiğine kanaat getiriyor, yalnız tevbelerin kabulünün bazı şartları vardır. Üç meseleyle tevbekârın alameti belli olur:<br />
Dilini lüzumsuz söz, gıybet, söz gezdirme, <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/yalan/" rel="tag" title="Posts tagged with yalan">yalan</a> gibi afetlerden korur.<br />
Hiç kimseye karşı kalbinde haset ve düşmanlık yoktur.<br />
Bütün günahlarından ve kötü arkadaşlarından Allah Tealâ onu ayırır.<br />
Şu halde tevbe , sadece sözleri ile: “Ya Rabbi bağışla, ben pişmanım.” demekten ibaret değildir. Tevbenin hukuku çok derindir.<br />
Mümin kendisi için istediğini başkaları için de istemedikçe kâmil olmaz. Şu halde tevbelerimiz noksandır. Kâmil bir makama götürmek için tevbenin hakikatına , tevbe -i nasuha ulaşacak sebeplere yapışmamız lazım gelir.<br />
Ulemanın bildirdiğine göre, Allah Tealâ tevbekâr kuluna dört ikramda bulunur:<br />
Kötü arkadaşları bırakır. Zira kötü arkadaş insanın kötü yola gitmesine vasıtadır. Hadis-i şerifteki: “İmanın en alt derecesi yoldaki taşı kaldırmaktır.” sözlerini Şah-ı Nakşibend Hazretleri şöyle açıklamıştır: Yoldaki taştan maksad nefstir . Zira Allah yolundaki insanın en kötü arkadaşı kendi nefsidir.<br />
Tüm taatlara yönelik olmak şartıyla ve ibadetleri ifa etmekle her günahı bırakır.<br />
Kalpten dünya sevgisi gider. Ahiret hüznü yerleşir.<br />
Allah Tealâ’nın kefil olduğu şeylere karşı bir endişe duymaz, fakat akıbetinin ne olacağını da kestiremez.<br />
Ebu Ümame Bahilî Hazretleri, Rasul-i Kibriya s.a.v.’den şöyle rivayet etmiştir:<br />
“Sağ taraftaki <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/melek/" rel="tag" title="Posts tagged with melek">melek</a> sol taraftaki meleğin kumandanıdır. Kul bir iyilik yaptığı <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/zaman/" rel="tag" title="Posts tagged with zaman">zaman</a> hemen onun lehine on iyilik <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/yazar/" rel="tag" title="Posts tagged with yazar">yazar</a>. Kul bir kötülük işlediği <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/zaman/" rel="tag" title="Posts tagged with zaman">zaman</a> sol taraftaki melek onu yazmak isterse sağdaki melek şu emri verir. ‘Şimdilik dur!’ Bu şekilde onun hatasını altı veya yedi saat bekleyerek, kul ettiğine tevbe edip Allah’dan bağışlanmayı isteyene kadar yazmaz. Allah’dan bağışlanmasını istemediği takdirde onun aleyhine bir kötülük yazar.”<br />
Hz. Ebu Bekir r.a.’dan bildirilen hadis-i şerifte de Efendimiz s.a.v. şöyle buyuruyor: “Bir günah işlediğinizde derhal bir iyilik edin. Zira abdest ve gusül alır da Allah’ın huzuruna durup iki rekât namaz kılar, o iyilikten sonra bir tevbe ederseniz, Allah Tealâ sizin tevbenizi kabul buyurur.”<br />
Bunun için her birimizin günahın arkasından iyilik etmeyi adet edinmemiz lazım gelir. Nice arif menkıbelerinde vardır ki, murad için bir arif-i billaha giden kimse, o mübareğin şöyle bir hitabıyla karşılaşır.<br />
- Yanında biraz para filan var mı?<br />
- Var efendim.<br />
- Sen git, onunla yetimlere ve sadakaya muhtaç olanlara iyilik et. Elinden gelirse birkaç gün oruç tut. Gece seherlerde kalk, bir miktar namaz kıl. Sonra Allah Tealâ’ya sıdk ile tevbe et, Allah Tealâ seni muradına erdirir.<br />
Görülüyor ki iyilikler kötülükleri yok ettiği gibi, her bir kötülük de makamımızı aşağıya dü şürür.<br />
İmam-ı Hasan r.a.’dan beyan buyurulan hadis-i şerifte Rasululah s.a.v. şöyle buyurmu ştur:<br />
“Her kulun iki meleği vardır. Bunlar Kiramen Kâtibin’dir . Sağ taraftaki melek sol taraftakininin kumandanıdır. Kul kötü bir iş işlediği zaman sol taraftaki melek sorar: ‘Bunu yazayım mı?’ Sağ taraftaki şöyle buyurur: ‘Beş günah işleyinceye kadar yazma.’ Beş günah işledikten sonra sol taraftaki tekrar sorar: ‘Yazayım mı?’ Sağ taraftaki melek: ‘Bir iyilik yapıncaya kadar bekle.’ der. Bir iyilik yaptığı zaman sağ taraftaki melek şöyle der: ‘Bize bir iyiliğe on sevap yazmamız emredildi. Gel, bu yaptığı bir iyilik için on kötülüğü silelim. Ayrıca lehine beş iyilik yazalım.’ Bunun üzerine şeytan bağırıp sızlanarak: ‘Ben insanlara ne zamana kadar yetişebileyim!’ der.”<br />
Allah Tealâ buyurmuştur: “Muhakkak ki ben, tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giden kimseyi bağışlarım.”<br />
Tevbede sabit kalmanın en güzel yolu sadıklarla beraber olmak, gönlünü Allah’a bağlayan, ilmiyle âmil ulemanın, ariflerin terbiyesine girmektir.<br />
<hr />
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-68026405147561396662013-03-04T10:31:00.001-08:002013-03-04T10:31:37.864-08:002013-03-04T10:31:37.864-08:00Bela ve MusibetlerBir kulun kesintisiz sevinç ve huzur içinde olmasının, onun için <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/musibet/" rel="tag" title="Posts tagged with musibet">musibet</a> olduğundan endişe edilir. Allah sevdiğine bela, kaza, hastalık, <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/musibet/" rel="tag" title="Posts tagged with musibet">musibet</a> vererek onu gafletten kurtarır. Eğlenceye dalıp hakikati unutmasını engeller. Bediüzzaman hazretleri demiştir ki, bela ve musibetin ulaşmasıyla kulun bir saat sabır göstermesi, kabul olmuş bir günlük ibadet yerine geçer. Öyle ağır bela ve musibetler de vardır ki, bir gün sabretmekle iki senelik sevap kazanılır.<br />
İnsana bela en çok sevdiklerinden gelir, en çok ıstırabı sevdiği şeylerden çeker. Belanın şiddeti sevginin derecesine göre artar. Çok sevilenin az bir belası insana çok, sevilmeyenin çok belası az görünür.<br />
Ey derde, hastalığa düçar olan! Allah’ın rıza ve terbiyesine girmek istiyorsan O’nun her şeyin yaratıcısı olduğunu bil. O zaman bela safa olur, her geleni gönül rahatlığıyla karşılarsın. Bela bela olmaktan çıkar, kurtulursun. Belayı vereni bilmedinse, işte o bela içinde bela olur.<br />
İmam Şa’ranî k.s. hazretleri buyuruyor ki: “Ne zaman Allah’a isyan edip gaflette bulunsam, eşeğimden horozuma, kedimden köpeğime kadar bana kızıp düşman olurlardı. Aslında itaatkâr olan hanımım ve çocuklarım bana sert çıkarlardı. Ben eğri isem ev halkı da eğri, ben doğru isem alem dosdoğru olurdu.”<br />
Mümine gelen musibet günahlarına kefaret olur. <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/gunah/" rel="tag" title="Posts tagged with günah">Günah</a> kapısını kapatmayan bela ve musibete hazır olsun. Rasulullah s.a.v.: “Ademoğluna isabet eden bir değnek ucu kadar ya da bir ayağının kayması olsun, muhakkak bir günahının sebebiyledir.” buyurmuşlardır. Kur’an-ı Kerim’de de Allah Tealâ: “Kim bir kötülük işlerse onun cezasını görür.” (Nisa, 123) buyurmuşlardır.<br />
Bu <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/ayet/" rel="tag" title="Posts tagged with ayet">ayet</a> nazil olunca çok korkan Hz. Ebubekir r.a. Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e sordu:<br />
– Ya Rasulallah, nasıl kurtulacağız?<br />
– Cenab-ı Hak seni mağfiret etmiştir Ebu Bekir. Sen Allah’ın huzurunda niyazda bulunmuyor musun? Günahlarına üzülmüyor musun? Sana hiçbir bela ve sıkıntı gelmiyor mu?<br />
– Evet ya Rasullallah.<br />
– İşte bu sıkıntılar, darlıklar ve zorluklar cezalardan sayılır ve günahlarına kefarettir. Bir de yüzünü Allah’a çevirmen içindir.<br />
Beladan kaçmak mümkün değildir. Allah’ın mülkünden çıkılmaz. Allah yeniden huzuruna getirip hesaba çeker. Şu halde Allah’tan nereye kaçılabilir ki? Ancak gaflet ve benliğe!..<br />
İmam Kastalânî rh.a. hazretleri “Mevâhib-i Ledünniye”de şöyle buyuruyor: “Allah hastalıklarınız üzerine devalarınızı galip kılmıştır. Ancak sizin en önemli hastalığınız günah, devanız ise Allah’tan af dilemektir.”<br />
Ey bela ve musibete uğrayan, oğlundan kızından çeken, malından şikayet eden, Allah’a dön! Bediüzzaman hazretleri bu başa gelenlere “şefkat tokadı” diyor. Baba, yaramazlık yapmasın diye oğlunun kulağını çeker. Bu çekiş ıstırap vermek için değil, tenbih içindir. Allah kulunun kulağını böyle çeker.<br />
Kulağı çekilen kulların da akıllarını başlarına toplaması, Allah Tealâ’yı kullara şikayet etmemesi gerekir. Yaratan yaratılanlara şikayet edilir mi hiç? <a class="st_tag internal_tag" href="http://semerkanddergisi.com/tag/saltanat/" rel="tag" title="Posts tagged with saltanat">Saltanat</a> O’nun, mülk O’nun, vücudumuz, her şeyimiz O’nundur. <br />
<hr />
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-54892684215114721352013-02-12T06:23:00.001-08:002013-02-12T06:23:19.508-08:002013-02-12T06:23:19.508-08:00Peygamber Efendimiz (sav)’in Gündelik Hayatı<table align="center" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" style="width: 575px;">
<tbody>
<tr>
<td colspan="2">
<div align="justify" class="style3">
Hz. Hüseyin (ra), babası Hz. Ali'ye (kv), Hz. Peygamber (sav)'in bazı hallerini
sormuş, Hz. Ali de şu şekilde anlatmıştır:<br /><br />"Evine izin isteyerek girerdi.
Evindeki zamanını üç kısma bölerdi. Bir kısmını Allah 'a (ibadet), bir kısmını
ailesine ve kendisine. Sonra da insanlara ayırırdı."<br /><br /><bsabah b="" br="" namaz="">Hz. Peygamber (sav)'in günlük olarak her zaman yaptığı gibi, sabah namazının
farzından önce mutlaka iki rekat sünnet kılardı. Nitekim bir hadis-i şerifte
şöyle buyurmuştur:<br />"Sabah namazının iki rekat sünneti dünya ve içindekilerden
hayırlıdır." (Müslim, Tirmizi)<br /><br />Hz. Peygamber (sav) bütün namazlarını huşu
ve huzur içerisinde korku ve ümit arasında kılardı. Nitekim, Mutarrıf (ra),
babasından şöyle nakletmiştir:<br />"Hz. Peygamber (sav)’i namaz kılarken gördüm,
göğsünden değirmen sesi gibi inilti çıkıyordu." Başka bir rivayette ise;
"Göğsünden kaynayan tencerenin sesi gibi ses çıkıyordu." (Ebu Davud,
Nesai)<br /><br />Hz. Peygamber (sav) ümmetine de, bu şekilde namaz kılmalarını
emretmiştir. Nitekim Ammar bin Yasir'den (ra) rivayetle diğer bir hadis-i
şerifte şöyle buyurmuştur:<br />"Bir kişi namazını kılınca, kendisine namazdaki
dikkatine göre; namazın onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri
altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri ve yarısı kadar sevap yazılır."
(Ebu Davud, Nesai, İbn Hıbban)<br /><br />Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle
buyurmuştur: "Farz namazlar teraziye benzer. Eksiksiz yapan çok kazanır."
(Taberani, İbn Hıbban)<br /><br />Bu sebeple Hz. Peygamber (sav) namazlara çok büyük
bir önem verirdi. Hz. Peygamber (sav) sabah namazının farzını, cemaate
kıldırdıktan sonra, namazını kıldığı seccadenin üzerine, güneş iyice doğuncaya
kadar otururdu. (Müslim)<br /><br />
<table align="right" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0">
<tbody>
<tr>
<td> </td>
<td>
<table border="2" cellpadding="0" cellspacing="0">
<tbody>
<tr>
<td><img src="http://www.gulistandergisi.com/resimler/R603102.jpg" /></td></tr>
</tbody></table>
</td></tr>
</tbody></table>
<b>Güneş
Doğuncaya Kadar Zikir</b><br />Nitekim Enes bin Malik'den (ra) rivayet edilen bir
hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:<br />"Kim sabah namazını
cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturarak Allah'ı zikreder, sonra iki
rekat namaz (işrak namazı) kılarsa, ona makbul tam bir hac ve bir umre sevabı
verilir." Enes (ra) der ki: "Tam bir hac ve umre sevabı" buyurdu. Bu sözü üç
defa tekrar etti. (Tîrmizi)<br /><br />Hz. Peygamber (sav) daha sonra uzaktan
yakından kendisini görmeye gelenleri kabul etmeye başlardı. Gelenler halka
şeklinde etrafında toplanırlardı. O, çevresindekilere vaaz eder, öğütler verir,
sorularını cevaplandırır, hattâ gördükleri rüyaları tabir ederdi. Bazen
sahabelere kendi rüyalarını anlatırdı.<br /><br /><b>Tavır ve Konuşması</b><br />Hz.
Peygamber (sav)'in konuşması son derece tatlı ve gönül okşayıcı idi. Tane tane
konuşur, her cümlesi, dinleyenler tarafından iyice anlaşılması için ayrı ayrı
olurdu. Kahkaha ile gülmez, tebessüm halinde bulunurdu. O, insanların en halîmi,
en yumuşak huylusuydu.<br /><br />Hz. Peygamber (sav) şahsına yapılan, nefsine karşı
işlenen hataları, yumuşaklıkla karşılardı; Allah'a ve imana yapılan, bir hücum
olunca asla susmaz, gereken cevabı verirdi.<br /><br />Hz. Peygamber (sav)
insanların kusurlarını görmez, bazen görmezden gelir, çok zaman gözünü çevirir,
kusurunu görse de yüzüne vurmaz, o kişiyle arasındaki saygı ve sevgi perdesini
yırtmazdı. <br /><br />Hz. Peygamber (sav)'in tevazusu, bilhassa insanlarla olan
münasebetlerinde daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Meclisinde kim olursa
olsun, konuşan kimseyi, sabırla dinler, haktan uzaklaşmadığı müddetçe sözünü
kesmezdi. <br /><br />Bir gün adamın biri, Hz. Peygamber (sav)'i görmeye geldi.
Fakat Peygamberliğin haşmetinden o kadar etkilendi ki, titremeye başladı. Bunun
üzerine Hz. Peygamber (sav): "Korkma! Ben hükümdar değilim. Kuru et pişirerek
karnını doyuran, Kureyşli bir kadının oğluyum." buyurdu. (Hakim)<br /><br />Hz.
Peygamber (sav) kendi yakınlarına ve sahabelerine devamlı hoşgörülü olduğu gibi,
düşmanlarını da, özellikle onlar güçsüz bulundukları ve teslim oldukları zaman
bağışlamış, suçlarını affetmiş, sonunda da pek çoğunun iman etmesine vesile
olmuştur.<br /><br />Peygamberimizden bir şey istenildi mi, asla "Yok!" demezdi. O,
insanların en cömerdi idi…<br /><br />Nitekim İbn-i Abbas şöyle demiştir:<br />"Hz.
Peygamber (sav) insanların, en cömerdi idi. Özellikle Ramazan aylarında daha
fazla cömert olurdu." (Buhari)<br /><br /><b>Duha Namazı</b><br />İnsanlarla sohbet
etmesi, onların dertlerini dinlemesi genellikle, kuşluk vaktinin girmesine kadar
sürerdi.<br /><br />Kuşluk vakti gelince Hz. Peygamber (sav) bazen dört, bazen da
sekiz rekat olmak üzere Duha namazı kılardı. Bu namazın fazileti hakkında şöyle
buyurmuştur:<br />"Cennette, ‘duha kapısı’ denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü
bir münadi şöyle seslenir: ‘Ey Duha namazı kılanlar nerdesiniz? İşte gireceğiniz
kapı burasıdır, Allah-u Teâla'nın rahmetiyle buradan içeri giriniz."
(Taberani)<br /><br />Hz. Peygamber (sav) Duha namazını kıldıktan sonra evine gelir,
ev işleriyle meşgul olur, elbise ve ayakkabıları tamir eder, hayvanlarını
sağardı. (Ahmed bin Hanbel)<br /><br /><b>Öğlen Namazı</b><br />Hz. Peygamber (sav)
daha sonra Öğle namazı için hazırlık yapardı. Öğle vakti girince camiye gider,
öğle namazının farzından önce ve sonra kılınan müekked sünnetleri kılmayı ihmal
etmezdi.<br /><br /><b>Efendimiz öğleden sonra istirahat ederlerdi...</b><br /><br />Hz.
Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem) öğle namazını kıldıktan sonra, bir
miktar uyur, ‘kaylule’ yapardı. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde şöyle
buyurmuşlardır: “Öğleyin kaylule yapınız. Muhakkak şeytanlar öğle vaktinde
kaylule yapmazlar.” (Müslim)<br /><br />Kaylûle, öğle namazından sonra yapılan kısa
istirahat ve uykuya verilen isimdir. Kaylûle yapan insan, bir sünneti ihya
ettiği gibi aynı zamanda dinç olur, gece namazlarını, teheccüdü kılacak gücü
kendine bulur. Fırsatı olan bu sünneti yerine getirirse iyi
olur.<br /><br /><b>İkindi Namazı</b><br />Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem)
kaylûle yaptıktan sonra İkindi namazına hazırlanırdı. İkindi vakti girince,
farzından önceki sünnet namazı bazı zaman kılar, bazen de terk ederdi. Hz.
Peygamber (sav) bu sünnet hakkında hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Kim
ikindinin farzından önce dört rek’at sünnet kılarsa, Allah-u Teala onun vücudunu
cehenneme haram eder." (Taberani)<br /><br />Hz. Peygamber (sav) ikindi namazını eda
ettikten sonra, bir müddet oturduğu yerde kalır zikirle meşgul olurdu. Nitekim
Enes bin Malik'den (ra) rivayetle Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İkindi
namazından güneş batıncaya kadar, Allah'ı zikreden bir cemaatle oturmayı,
İsmailoğullarından her birinin bedeli onikibin dirhem olan, dört köle azat
etmeye tercih ederim." (Ebu Davud, Ebu Ya'la, İbn-i
Ebi'd-Dünya)<br /><br /><b>Eşlerine Güzel Davranırdı</b><br />Hz. Peygamber
(sallallahu aleyhi vesellem) Akşam namazına yakın saadet hanesine döner,
eşlerinin her birinin yanına gider, azar azar oralarda kalır, hatırlarını
sorardı. Hz. Peygamber (sav) hanımlarına güzel ahlakla davranmış, ümmetine de
güzel ahlakla davranmalarını emretmiştir. <br /><br />Nitekim bir hadis-i şerifte
şöyle buyurmuştur: "İmanı en mükemmel olan mü'min, huyu en güzel olandır. Sizin
de en hayırlınız, ailesine daha iyi davrananızdır. " (Ebu Davud,
Tirmizi)<br /><br /><b>Akşam Namazı</b><br />Bundan sonra akşam namazının hazırlığını
yapardı. Akşam ezanı okununca Akşam namazını kıldırır, daha sonra olan iki rekat
nafile namaz (sünnet) kılardı. <br />Hz. Peygamber (sav) akşam namazından sonra
zikir ve nafile ibadetle (Evvabin Namazı) meşgul olur, böylece yatsı namazının
vaktinin girmesini beklerdi. <br /><br /><b>Yatsı Namazı</b><br />Yatsı namazının
vakti girince, Yatsı namazının farzından önce, bazen nafile namaz (sünnet)
kılar, bazen de kılmazdı. Yatsı namazının farzından sonra ise iki rekat (müekket
sünnet olan) nafile namazı kılmayı ihmal etmezdi. Bundan sonra yatar, gece
kalkıp vitir namazını kılardı.<br /><br />Nitekim Cabir'den rivayetle bir hadis-i
şerifte şöyle buyurmuştur: "Gece geç vakitlerde kalkmamaktan endişe eden kimse,
vitir namazını yatmadan önce kılsın. Kim, gece geç vakitlerde kılmak isterse
kılabilir. Zira gece kılınan namazda rahmet melekleri hazır bulunurlar, şahit
olurlar ve daha faziletlidir." (Müslîm.Tirmizi)<br /><br />Hz. Peygamber (sav) yatsı
namazını kıldıktan sonra saadet hanesine döner, eşlerinden kimin sırası gelmişse
geceyi orada geçirirdi. Yatsı namazından sonra konuşmayı sevmezdi.
(Buhari)<br /><br /><b>Uyuması</b><br />Hz. Peygamber (sav) devamlı abdestli olduğu
gibi, uykuya çekilirken de abdestsiz yatmazdı. Nitekim İbn-i Ömer'den rivayetle
şöyle buyurmuştur: "Bir kimse abdestli olarak yatarsa, geceyi bir rahmet meleği
ile geçirir. O kişi uyanır uyanmaz melek; ‘Allah 'ım! Falan kulunu bağışla,
çünkü o geceyi abdestli geçirdi, diye dua eder." (İbn Hibban)<br /><br />Bera bin
Azib 'den (ra) rivayetle Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
<br /><br />"Yatağına girdiğin zaman, namaz için olduğu gibi abdest al, sonra sağ
tarafına uzan ve şöyle de: ‘Allah'ım, kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana
döndürdüm. İşimi sana teslim ettim. Sırtımı sana dayadım, seni saydığım için.
Senden başka sığınacak yer yoktur. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin
peygamberlerine iman ettim.’ Bunu der de o gece ölürsen, müslüman olarak
ölürsün. Son sözün bunlar olsun." (Buharı, Müslim, Ebu Davud,
Tirmizi)<br /><br />Hz. Âişe (r.anha) validemiz şöyle anlatmıştır: "Hz. Peygamber
(sav) yatağına girdiği zaman, ‘muavvizeteyn'i (Felak ve Nas Sureleri) ve Kul
hüvallahu ahad'ı (İhlas Suresi) okur ellerine üfleyip, ellerini yüzüne ve
vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi
kendisine yapmamı emrederdi. " (Buharı, Müslim, İmam Malik,
Tirmizi)<br /><br /><b>Yatma Şekli</b><br />Hz. Peygamber (sav)'in uyku alışkanlığı
şöyleydi:<br />Yatsı namazının ilk vakti girer girmez namazı kılar, sonra bu
duaları okur ve istirahata çekilerek, daima sağ tarafına yatar ve sağ elini
yanağının altına koyarak uyurdu.<br /><br />Gece yarısı veya üçte biri geçtikten
sonra uyanır, misvağı daima başucunda durur, kalkınca önce dişini misvaklar,
sonra abdest alır ve ibadetle meşgul olurdu. (Tirmizi)<br /><br /><b>Gece
İbadeti</b><br />Hz. Aişe (r.anha) validemiz şöyle anlatmıştır: "Resulullah (sav)
geceleri ayakları yarılıncaya kadar ayakta durur, ibadet ederdi. Ona: "Senin
geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı halde bunu niçin yapıyorsun?" Dedim."
Bana:<br />"Ben de şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu. (Buharı,
Müslim)<br /><br />Teheccüd namazı, Hz. Peygamber (sav)'e vacip olduğu için hiç terk
etmemiştir. Bu ibadet ve zikirleri yaparken ümmetine de yapmalarını tavsiye
etmiştir. <br /><br />Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Sizden biri
uyurken, şeytan kafasına üç düğüm atar. Her düğümün üzerine; ‘uzun bir geceye
sahipsin uyu!’ diyerek elini vurur. O kişi uyanıp da Allah-u Zülcelal'i
zikrederse bir düğüm, abdest alırsa bir düğüm, namaz da kılarsa bütün düğümler
çözülür. Artık o kimse neşeli ve hareketli olur. Aksi halde neşesiz ve tembel
olur." (İmam Malik, Buharı, Müslim, Ebu Davud, Nesai)<br /><br />Diğer bir hadis-i
şerifte ise şöyle buyurmuştur; "Gece bir saat vardır ki, bu saatte Allah'dan
dünya ve ahiret işiyle ilgili bir hayır isteyen müslüman kul ona rastlarsa,
mutlaka istediği kendisine verilir. Bu, her gece olur." (Müslim)<br /><br />Hz.
Peygamber (sav) teheccüd namazını kıldıktan sonra sabah namazı için hazırlık
yapardı, sabah namazının sünnetini odasında kılar ve cemâatle farzı edâ etmek
üzere mescide giderdi.<br /><br />Evet, Hz. Peygamber (sav) yirmidört saatini
genelde işte bu şekilde değerlendirirlerdi.<br /><br /><b>Tövbeye önem
verirdi</b><br />Gün içerisinde günde yüz sefer tövbe eder ve ümmetine de tövbe
etmesini emrederdi. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar!
Allah'a karşı tövbe ediniz. Ben günde yüz sefer tövbe ederim."
(Müslim)<br /><br />Hz. Peygamber (sav) beş vakit farz namazın ardından yapılan
tesbihatlara da çok önem verirdi. Ayrıca günlük okumuş olduğu dualar vardır.
Yemekten sonra, eve girerken ve çıkarken, tuvalete girerken ve çıkarken
gibi...<br /><br />Hz. Peygamber (sav) günlük okumuş olduğu duaları okumak da ona
mutabaattır, sünnetine uymak, O’nun yolunu izlemektir. (Bu tesbihat ve dualar
için S.Konyevi’nin ‘Dualar’ isimli kitabına bakınız.)<br /><br />Kim Hz. Peygamber
(sav)'e mutabaat ederse, Allah-u Zülcelal o kulunu sever ve dostluğunu ona nasip
eder.<br /><br />Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi, Örnek İnsan Hz. Muhammed (sav),
Reyhani Yayınları.</bsabah></div>
</td></tr>
<tr>
<td class="style2" colspan="2" height="30" valign="bottom">SAFFET SANCAKTAR</td></tr>
</tbody>
</table>
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-39197805427304685462013-02-09T03:38:00.001-08:002013-02-09T03:38:59.151-08:002013-02-09T03:38:59.151-08:00HUZURLA NAMAZ KILMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER Namazı huzur ve huşû içerisinde kılabilmek için ilk şart ihlâstır, sonra helâl lokmadır. Helâl lokma bütün kapıları açan bir anahtardır. Nebi (s.a.v.) efendimiz “Şu iki lihyeteyn arasına (yani bıyıkla sakal arasına) girenle çıkana ve iki bacağınızın arasındakine kefil olursanız, bende cennette beraber olacağımıza kefilim.” buyuruyor. Ulemamız bu Hadis-i Şerif’i “İki lihyeteynde girenden kastedilen helâl lokmadır, çıkandan kastedilen sarfedilen sözlerdir, iki bacak arasından kastedilende tesettür-ü şer’inin tamamıdır.” şeklinde açıklıyorlar.<br />
İhlâs ve helâl lokmadan sonra çok önemli bir diğer husus ise taharetin tam yapılmasıdır. İstibra, istinca ve istinkaya son derece dikkat edilmelidir. Sonra abdest düzgün bir şekilde alınmalıdır. Abdest alırken sünnet olan dualar okunarak uzuvlar yıkanmalıdır. Bunları yapıp namaz için Cenab-ı Hakk’ın huzuruna varınca öncelikle birkaç defa “Estağfirullahelazim” diyerek istiğfar edilmelidir; zirâ yüce bir makama durulmaktadır. Bir insan, valinin, emniyet müdürünün veya bir devlet görevlisinin huzuruna çıkacak olduğu zaman bile nasıl kendine çeki düzen veriyorsa Allah (c.c.)’ın huzuruna çıkacağı zaman ondan daha fazla kendisine çeki düzen vermelidir. Başlangıç tekbiri ile namaza başlanıldığı zaman kıyamda iken secde yapılacak yere, rükûda iken ayak uçlarına, otururken kucağa, selam verirken omuzlara bakılmalı; etrafı seyretmemeli, namaz dışında bir şey ile ilgilenilmemelidir. Abdullah İbn-i Mesud (r.a.) “Biz Nebi (s.a.v.) zamanında namaz kılarken ayaklarımızın ucuna bakardık. Ondan sonra Hz. Ebubekir (r.a.) zamanında müslümanlar biraz daha ileri gitti secde yerine bakar oldular. Ondan sonra Hz. Ömer (r.a.) döneminde biraz daha ilerledi ve daha ileri bakar oldular. Hz. Osman (r.a.) döneminde de yavaş yavaş sağına soluna da bakmaya başladılar.” diyor<br />
Kişi namaz kılarken okuyacağı sureleri en iyi bildiği ve en güzel okuyabileceği surelerden seçmelidir. Ayrıca bu sureler okunurken Abdülkadir Geylânî hazretlerinin de “Kur’an-ı Kerim’i mânâsını düşünerek okumaya çalışmak lazım.” buyurduğu gibi mânâsı düşünülerek okunmalıdır. Rükû ve secdeler yapılırken herbirinin hakkı verilerek, tâdil-i erkana riayet edilerek yapılmalıdır. Türkiye’de hocalar tarafından rükûda ki düzgünlüğü anlatmak için sıkça kullanılan bir tabir vardır: Rükûda sırtına su dolu bir bardak koyulsa dökülmemesi gerekir. Bu seviyede düzgün olmalıdır. Secdede iken insanın en şerefli yeri olan yüzünün, O Rahman ve Rahim olan Allah’ın affı ve merhametine sığınarak yerlere sürüldüğünün farkında olması gerekir.<br />
Bilindiği gibi Nebi (s.a.v.) miraçta Hakk Teâla hazretleri ile görüşürken namazdaki tehiyyat oturuşunda olduğu gibi oturdu ve mübarek ellerini dizlerinin üzerine koydu. “Ettahıyyatü” duası Nebi (s.a.v.) ila Cenâb-ı Hakk’ın karşılıklı konuşmasıdır. Sonundaki kelime-i şehadet ise Cebrail (a.s.)’ın bu konuşmaya şahitliğinin ifadesidir. Namaz kılarken tahiyyat oturuşunda da okunan dualar bunlar düşünülerek okunmalıdır. Namaz sonunda selâm verirken sağımızda ve solumuzda bulunan meleklere selâm verildiğinin bilincinde olunmalıdır.<br />
Namazın ardından tesbih çekerken ve duâ ederken gözler etrafta dolaşmamalıdır. Hak Teâlâ hazretleri “Gözlerin hain bakışıyla, sadırların sakladığını Allah bilir.” buyuruyor. İnsanın gözü ne tarafta ise sadrında o var demektir. Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (k.s.) hazretleri duâyı anlatırken “Dili söylüyor kalbi tasdik etmiyor, ağzıyla belli şeyleri söylüyor gözüyle de başka taraflara bakıyor. Bu duâya icabet olunur mu?” buyururdu. Onun için namaz kılarken de tesbihatı yaparken de mânâsını düşünerek ve hakkını vererek yapmaya çalışmak gerekir.<br />
Namazda huzur ve huşuyu yakalamak için en önemli unsur insanda namazı bir an evvel bitirme kaygısının olmamasıdır. Bu kaygı olduğu müddetçe namazı huzur ve huşu içinde kılma şansı yoktur. Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (k.s.) hazretlerinin öğrettiği bir düstur vardı: “Mesela bir yerede yemek hazırlandı ve orada bulunan kişininde karnı aç. Eğer akşam namazı gibi sıkışık zamanlı bir namaz değilse veya vaktin çıkmasına az bir süre kalmamış ise namaz kılarken insanın aklının yemekte kalmaması ve namazın huzur ve huşusunun bozulmaması için önce yemeği yemek daha uygundur.” derdi. Netice itibari ile herhangi bir sebeple insan namazı bitirmek için kendisine zaman sınırı koymamalıdır.<br />
Namaz kılarken Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda olunduğu, Hz. Ali (r.a.)’ın ifade ettiği gibi hiç kimsenin yüklenemediği emaneti yüklemeye hazır olunduğu ve büyüklerin namazda huzur ve huşu için yaptığı tavsiyeler düşünülmelidir. Bu iş ise bir seferde başarılacak bir iş değildir, devamlı bu şekilde yapmayla başarılabilir.<br />
<strong>ŞEYTAN’IN VESVESESİ VE KURTULMA YOLLARI</strong><br />
Namaz esnasında şeytanda asla boş durmaz. Mesela insan biri ile münkaşa etmiştir sonra namaza durmuştur, şeytan o kişinin kalbinde o münakaşayı devam ettirir ya da durup dururken namaz ile alakası olmayan şeyleri insanın hatırına getirir. Hacer el-Heysemî’nin İmâm-ı Âzam hazretlerinin menakıbını anlatan kitabında şöyle bir kıssa anlatılıyor. Adamın biri tarlasında bir şey kaybediyor ya da daha sonra almak üzere bir yere bir şey bırakıyor sonra bulamıyor. İmâm-ı Âzam hazretlerine danışıyor, yardım istiyor. İmâm-ı Âzam hazretleri adama “Yatsı namazından sonra abdest al ve sabaha kadar namaz kıl, bulusun.” diyor. Adam bunu tatbik ediyor ve ertesi gün koşarak tekrar İmâm-ı Âzam’ın huzuruna gelip bulduğunu söylüyor. Hazret “Peki nasıl buldun?” diye soruyor. “Namaz kılarken aklıma geldi.” diyor. İmâm-ı Âzam hazretleri “Senin sabaha kadar namaz kılmanı şeytanın engellemeye çalışacağını biliyordum, bu yüzden böyle söyledim.” diyor. Şeytanın işi budur, insanı Cenab-ı Hakk’a yaklaştıran her şeyden onu uzaklaştırmaya çalışmak için uğraşır. Esas mesele şeytanı muhatap almamaktır. Bunu başarmak içinde Resulullah (s.a.v.) “Kalb Allah (c.c)’ı zikre devam ederse şeytan meyus olarak geri çekilir.” buyurarak bize yol gösteriyor. Şeytanın musallat olmasına mâni olmak için kalbi Allah (c.c.) dışındaki her şeyden temizlemek gerekir ve bunun yöntemi zikrullaha devam etmektir. İnsan ne zaman Allah (c.c.)’ı zikirden uzak kalırsa şeytan yine musallat olmaya devam eder. Namaz dışında şeytanın vesvesesinden kurtulmak için yapılması gerekeni Nebi (s.a.v.) çeşitli Hâdis-i Şerif’lerinde bize anlatıyorlar. Selâtü selam getilmesi gerekir, zirâ selâtü selama devam edilen yerde şeytan barınamaz. Hâlâ bu vesveseden kurtulunamazsa abdest alınmalı, hâlâ geçmezse gusül abdesti alınmalı, yine devam ederse iki rekat namaz kılınmalı gibi birçok tavsiyeler vardır. Namazda bunlar yapılmayacağı için yapılabilecek tek şey onun hiçbir vesvesesine kulak asmamaktır. Müslüman başta belirtilen tavsiyelere uyarak namazını kılmaya devam etmeye çalışmalı ve şeytanın vesvesesinin üzerinde durmamalıdır. Bunu yapmayıp o vesveselere kulak verildiği takdirde insan telaşlanmaya ve namazda huzursuzluk yaşamaya başlar. Bunun üzerine şeytan daha fazla vesvese vermeye başlar ve bu durum namazın bozulmasına kadar gidebilir.<br />
Nebi (s.a.v.) “Dua ibadetin iliği (özü) mesabesindedir.” buyuruyor. Cenâb-ı Hakk “Eğer sizin duanız olmasa, Allah size niye kıymet versin.” buyuryor. Namazı hakkıyla kılabilmek için tüm bunları yaparkende her zaman, özellikle de her namazdan sonra Cenâb-ı Hakk’a bunu başarabilmeyi nasib etmesi için dua etmek gerekir. Müslümana düşen önce sebeplere sarılmak, sonrada sebepleri yaratan Allah (c.c.)’dan bu sebepleri değerlendirebilmek için kendisine kuvvet vermesini dilemektir.<br />
Netice itibariyle insanın hakkıyla namaz kılıp kılamadığını anlayabilmesinin yolu, namazda Allah (c.c.) dışında bir şey düşünmemeyi başarıp başaramadığını incelemesi ile ortaya çıkar. Kişi eğer Allah (c.c.) dışında bir şey düşünmeden namaz kılmayı başarabilmişse o zaman namazı hakkıyla kılmış demektir. Bu da bir seferde olacak bir iş değildir. Belirli bir çalışma sonunda başarılabilinecek zor bir iştir, Allah (c.c.) cümlemize nasib eylesin. Bu zor işi başarabilmek için en etkili yol tasfiyey-i kalb ve tezkiyey-i nefiste başarılı olabilmektir. Bunun için ise beş temel şarta riayet etmek gerekir; az yeyip oruç tutmak, zikrullaha devam etmek, ibadetleri huzur ve huşu içinde yapmak, geceleri teheccüde devam etmek, salih ve sadıklarla beraber olmak. Bu beş şart bir müslümana İslâmi hayatta bütün kapalı kapıları açacak anahtarlardır. BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-53214347355167383882013-02-07T00:56:00.000-08:002013-02-07T00:56:30.391-08:002013-02-07T00:56:30.391-08:00When in any difficultRecite:<br />
<span class="text_exposed_hide">...</span><span class="text_exposed_show"> اللَّهُمَّ رَحْمَتَكَ أَرْجُو فَلَا تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ وَأَصْلِحْ شَأْنِي كُلَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ<br />
<br />
"O Allah, I hope for Your mercy, do not leave me for even the duration of an eye blink (duration) and correct my total condition. Besides You there is none worthy of worship".<br />
<br />
(Hisnul Hasin)<br />
<br />
Alternate dua<br />
حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ<br />
<br />
"Allah is sufficient for us and He is the Best Guardian".<br />
<br />
(Quran, Surah Al-Imraan)<br />
<br />
Alternatively recite<br />
اللَّهُ اللَّهُ رَبِّي لَا أُشْرِكُ بِهِ شَيْئَاً<br />
<br />
"Allah is my Lord, I do not ascribe anything unto Him".<br />
<br />
(Hisnul Hasin from Abu Dawood)<br />
<br />
or recite<br />
يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ بِرَحْمَتِكَ أَسْتَغِيثُ<br />
<br />
"O Alive and everlasting One, I beseech You by Your mercy".<br />
<br />
(Mustadrak Hakim)<br />
<br />
لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ<br />
<br />
"O Allah, there is none worthy of worship besides You. You are Pure, definitely I have oppressed my soul by sinning".<br />
<br />
The Qur'an states that these words were recited when Yunus (A.S.) called upon Allah from the belly of the fish. Prophet Mohammad (S.A.W.) stated in a hadith that when any Muslim makes this dua via these words to Allah, then Allah surely accepts his duas.<br />
<br />
(Tirmidhi etc)<br />
<br />
It is stated in a hadith that<br />
<br />
لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ<br />
<br />
is the medicine for 99 ailments, the least of which is depression.<br />
<br />
(Baihaqi in Dawatul Kubra)<br />
<br />
It means that these words are so beneficial and useful that big/great grievances, depression and sorrow are easily removed in its stride.<br />
<br />
Abdullah bin Abbas (R.A.) narrates that Prophet Mohammad (S.A.W.) stated that if a person constantly makes "Astaghfar", then Allah removes every difficulty, frees him from every sorrow and makes a means for him to receive sustencance from places that he never thought of.</span>BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-16155979334067450102013-02-07T00:54:00.002-08:002013-02-07T00:54:05.436-08:002013-02-07T00:54:05.436-08:00Solutions to Your Spiritual Diseases<span style="color: #333333;">We are very pleased to announce that by the taufeeq of Allah Ta`ala, through this An-Noor blog, Allah Ta`ala has helped us start up this Q&A section which allows people who are connected to this Silsilah, who would like to get connected, and/or those who would like to take on the path of sulook to Allah Ta`ala, to express their spiritual ailments and get remedy and advice from <em>mujaazeen—</em></span>scholars who have been given Khilaafah and Ijaazah (license and permission) in the path of spirituality by Hazrat Maulana Shah Hakeem Muhammad Akhtar Sahib (DB), who was the special attendant of Maulana Shah Muhammad Ahmad Sahib Pratabgadhi Naqshbandi (RA), and Shah Abdul Ghani Phulpuri (RA) and the khalifah of Maulana Shah Abrar-ul-Haq (RA),<span> </span>the latter two were Khalifahs of Hazrat Maulana Ashraf Ali Thanwi (RA).<span> </span>Hazrat Thanwi (RA) was a khalifah of Hazrat Haji Imdadullah Muhajir Makki (RA), who had Ijaazat and Khilaafat in all four silsilahs/tareeqahs.<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;"><br />Alhamdulillah, this legacy of Hakim ul Ummah Maulana Ashraf Ali Thanwi (RA) is still being carried on through the blessings and efforts of our Shaikh, Hazrat Maulana Shah Hakeem Muhammad Akhtar Sahib (daamat barakaatuhum). </span></div>
<div class="MsoNormal">
Many a time, people who decide to tread the path of sulook and tasawwuf by connecting themselves to a shaikh have the notion that they will magically reach the status of <em>wilayah</em> (friendship and closeness to Allah) merely through their connection and link with their shaikh. This is an absolutely erroneous and misleading notion because the duty of the shaikh is simply to show and be a guide to the path, not to carry the mureed on his back. The mureed must traverse the path to Allah Ta`ala himself and get guidance from the shaikh along the way.</div>
<div class="MsoNormal">
Our beloved Shaikh, Hazrat Maulana Shah Hakeem Muhammad Akhtar Sahib (daamat barakaatuhum) has said that there are two main foundations of this path of tasawwuf (derived from the Qur`an):</div>
<div class="MsoNormal">
1.) <strong><em>Suhbat</em>: <span style="text-decoration: underline;">Adopting the company of the pious</span></strong>:</div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<strong><span dir="rtl">واصبر نفسك مع الذين يدعون ربهم بالغدوة والعشيِّ يريدون وجهه…</span></strong></div>
<div class="MsoNormal">
“…And withhold yourself (in the company) of those who remember their Lord, morning and evening desiring His Sublime Being…”<span dir="rtl"> </span>(Surah Kahf: 28 )</div>
<div class="MsoNormal">
2.) <strong><em>Mujaahadah</em></strong>: <strong><span style="text-decoration: underline;">Struggling to Fight the Nafs:</span></strong></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span dir="rtl"><strong>والذين جاهدوا فينا لنهدينهم سبلنا…</strong></span></div>
<div class="MsoNormal">
“And (as for) those who strive hard (struggle) for Us, We will most certainly guide them to our paths….” (Surah Ankabut: 69)</div>
<div class="MsoNormal">
Thus, the essence of tasawwuf is to struggle to acquire <em>islaah-e-nafs</em> (rectification of the character) through the company of a qualified shaikh.</div>
<div class="MsoNormal">
Rectification of one’s character consists of beautifying oneself with <em>akhlaq-e-Muhammadiyya </em>(the prophetic characteristics and morals), and ridding oneself of <em>akhlaq-e-radhilah</em> (evil, satanic traits).</div>
<div class="MsoNormal">
Thus, if a person wants to acquire the essence and objective of tasawwuf he must endeavor to rectify his character more than anything else. The method for this is to have an <em>islaahi ta`alluq</em> (a reformative connection)<em> </em>with one’s shaikh.</div>
<div class="MsoNormal">
Someone wrote to Hazrat Hakimul Ummah saying, “I do not know the way to rectify myself and acquire “<em>islaah-e-nafs</em>”.<span> </span>I am totally ignorant of this matter. Please, for the sake of Allah, advise me in this matter.”</div>
<div class="MsoNormal">
Hazrat Thanwi’s reply: “The method is that you should write to me your spiritual ailments one by one and ask me for their remedies. I will prescribe the appropriate remedy and after practically implementing that remedy you must inform me of your condition.”</div>
<div class="MsoNormal">
(<em>Tarbiyat us Salik; </em>Vol.2 Pg. 20<em>)</em><span> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">The <em>islaahi</em>-letters are letters which a mureed writes to his shaikh to inform the shaikh of his spiritual state and, in turn, get remedy and advice from the shaikh to rectify his condition.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">There are four conditions which Hazrat Hakim ul Ummat Maulana Ashraf Ali Thanwi (RA) mentioned that one needs in order to benefit from having a Shaikh, otherwise making an islahi connection is just another custom for the sake of name or show. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">And you will hear people proudly boasting, “I’m bay’ah to such and such Shaikh…” or “I have an islahi ta`alluq with so and so..” but when you see their akhlaaq and a’maal and life, there is no special difference in their life in comparison to someone else’s life who is not linked to a Shaikh…The reason for this is that there is no <em>islaahi </em>activity taking place, whether it be <em>suhbat</em> or <em>islaahi</em> letters or <em>mashwara</em> of one’s condition via letters, email, or on the phone, etc. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">Those 4 conditions are: </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">(1) (<strong><span dir="rtl">اطلاع</span>)</strong> TO INFORM THE SHAIKH OF YOUR SPIRITUAL CONDITION. This is mainly done through the <em>islaahi</em> letters, etc.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">(2) (<strong><span dir="rtl">اتباع</span>) TO</strong> FOLLOW THE SHAIKH’S ADVICE. <strong></strong></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">(3) <strong>(<span dir="rtl">اعتماد</span>)</strong> TO RELY UPON THE ADVICE </span><span style="color: #333333;">AND</span><span style="color: #333333;"> COUNSEL OF THE SHAIKH.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">(4) (<strong><span dir="rtl">انقياد</span>)</strong> TO FIRMLY ADHERE AND IMPLEMENT WHATEVER THE SHAIKH ADVISES ONE TO DO FOR ONE’S REFORMATION. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<strong><span style="color: #333333;">All these points are directly connected with <em>suhbat</em> of the Shaikh and/or the </span></strong><em><strong><span style="color: #333333;">islaahi-</span></strong></em><em><strong><span style="color: #333333; font-style: normal;">letters</span></strong></em><span style="color: #333333;">. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">Some people make the excuse of not writing to the Shaikh saying they have a difficult time “expressing” themselves in writing. The solution to this is easy, and that is: you don’t need to “express” yourself and write your entire autobiography; all you need to do is write your spiritual condition, i.e. what is wrong with you and what wrong you are involved in, similar to the manner in which you tell a doctor how you are feeling, or what is bothering you.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">Here is an example:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<strong><span style="text-decoration: underline;"><span style="color: #333333;">HAAL (spiritual condition):</span></span></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;">Respected Shaikh, Assalaamu alaikum…</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: #333333;"></span> </div>
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-58002793382975474312013-02-07T00:48:00.001-08:002013-02-07T00:48:37.146-08:002013-02-07T00:48:37.146-08:00Problems and how to overcome themIf a person does not know the answer to the following three questions:<br />
i) Why is there a problem?<br />
ii) Where did the problem come from?<br />
iii) How to deal with the problem?<br />
then the problem will lead to frustration. The person will then make inappropriate statements like “Why did Allah do this to me?” etc. At times during the height of frustration a person may even assault his ownself to give vent to his frustration. He may even assault his wife and children.<br />
<br />
The various challenges of life can be overcome by pondering upon verses 155, 156 of Surah Baqarah. Allah Ta’ala say:<br />
And certainly, We shall test you with some degree of fear, hunger, loss of wealth, lives and fruits, but give glad tidings to As-Sabirin (the patient ones, etc.) Those who, when afflicted with calamity, say: “Truly! To Allah we belong and truly, to Him we shall return.”<br />
(Qur’an 2:155-156)<br />
The above verses answer all three questions.<br />
<strong><em>Q. Why is there a problem?</em></strong><br />
A. Allah put us in various challenges of life to test our Iman and to see how we respond to those challenges.<br />
<strong><em>Q. Where did the problem come from?</em></strong><br />
A. If the problem is not due to one’s own shortcomings, sins etc. it just came upon a person, then it is a test from Allah.<br />
<strong><em>Q. How to overcome the problem?</em></strong><br />
A. Allah says, Be patient and exercise restraint. Say:<br />
<div align="center">
<em>Inna Lillahi Wa Inna ilayhi Rāji</em><em>῾</em><em>ūn.</em></div>
<div align="center">
<em>“Truly! To Allah we belong and truly,<br />to Him we shall return.” (Qur’an 2:156)</em></div>
In essence, during difficulties, turn to Allah and make the zikr of Allah. Yunus alayhi salam was trapped in three darknesses. The darkness of the night; the darkness of the huge waves of the sea; and the darkness of the belly of the whale.<br />
Outwardly, there was no way Yunus a could be relieved from such a difficulty. Yunus alayhi salam beseeches Allah from within the belly of the fish.<br />
<div align="center">
…لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ o فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ…</div>
<em>…</em><em>‘There is no one worthy of worship except You(Allah). You are pure. I was among the Zalimeen (who went against your orders). ‘We responded his prayer and saved him from grief… (Qur’an 21:87-88)</em><br />
While we adopt means to address our difficulties, making Zikr is an effective way of invoking the mercy of Allah. It is through the blessing of Zikr, Allah guides a person to the solution of his problems.<br />
Allah Ta’ala say:<br />
Behold, in the remembrance of Allah do hearts find content! (Qur’an 13:28)<br />
An outstanding characteristic in the life of our pious predecessors was making Zikr. This was their shield against all challenges. A person who does not make the Zikr of Allah is uneasy. A poet characterises the heart of such a person:<br />
Forgetting the Zikr of Allah is the death of the hearts of people.<br />
The physical body is a grave before reaching the grave<br />
The poet attributes the empty and miserable feeling of the heart to the absence of Zikr.<br />
Allah says those that confront the challenges of life with the Zikr of Allah invoke the mercy of Allah and such people are guided. (Qur’an 2:157)<br />
Take out some time every day to make the Zikr of Allah and make dua to Allah after the Zikr. Duas after Zikr are most definitely accepted.<br />
<br />
<u><span style="color: #0066cc;">Mufti Ebrahim Desai</span></u> BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-2948448188323688262013-01-23T09:09:00.001-08:002013-01-23T09:09:52.438-08:002013-01-23T09:09:52.438-08:00Allah does not send a trial without sending a solution: how to deal with family, marriage and financial crisis<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in; text-align: center;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Bismillah ir rahman ir-rahim</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Our brothers and sisters in Singapore, on the other side of the globe, have asked us to speak to them on some of the problems of the modern world and how the Muslims should deal with them. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">We are honored indeed and we feel unworthy of that honor, for we are neither a sheikh-al-islam to pass fatwahs, nor an alim, but we are humbly charged to serve a flock of Muslims in America. Although we feel unworthy to answer these questions ourselves, we were fortunate to have had teachers who were alims and true sheikhs and we may be able to answer with their words.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">When my sheikh charged me to speak publicly, he told me the following story of Behlul ad-Dana. You may not know who Behlul ad-Dana was. He lived in Baghdad when Haroun ar-Rashid was the khalif of the Abbasid Empire. He appeared as crazy person who lived on the streets, but in reality he was a wali-ullah and there are many stories about him in the Sufi tradition.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">In the Islamic tradition we have a certain respect for people who behave abnormally; we call them “majzub.” The word comes from “jezebe,” to attract. “Jazib” is someone attractive; “majzub” is someone who is in a continuous state of ecstasy because Allah hu Taala has suddenly poured His manifestations upon him and he is crushed under their weight.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">So one day Behlul went to the market place in Baghdad, and on a stand he placed three human skulls, quite similar to each other, next to a huge nail, with price tags on each skull. The first one cost one cent, the second one cost one dollar, and the third was priced at a million dollars. People came and told him, "We know you are not right in the head, but what is that? Selling skulls in the market? They are all the same! And why do you price one at one penny, another at one dollar and another at one million dollars?" So Behlul took the big sharp nail, and hit the skull priced at one cent very hard and repeatedly on the temple. The nail wouldn’t penetrate. Then he hit the temple of the skull worth one dollar. The nail easily went into one side and came out the other side. Then he hit the temple of the third skull, worth one million dollars. The nail easily went in one side but wouldn’t come out from the other.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">And my sheikh said, people are like that. When you speak, make sure that the people to whom you are talking <strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em>hear</em></strong> you, and <strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em style="mso-bidi-font-style: normal;">understand</em></strong> what you say, and <strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em style="mso-bidi-font-style: normal;">agree</em></strong> with it, and are able to <strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em>act</em></strong> upon what they hear. If one of these conditions is absent, then it is best that you keep silent. I am sure that my audience meets these conditions.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Furthermore, Rasulallah (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">saws</em>) says “<strong><em style="mso-bidi-font-style: normal;">If you are asked for something, you should give it if you can.</em></strong>” And he said, "<strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em style="mso-bidi-font-style: normal;">Consult so that you will be sure</em></strong>."</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in; text-align: center;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">ANSWERS</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in; text-align: center;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Now I will humbly try to answer the questions.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<em style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">How should a Muslim wife and husband behave towards each other?</span></em></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">On that subject we should also include: How should parents behave towards their children? and, How should people behave towards their parents? Because Rasulallah (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">saws</em>) says, "Marry and have children so that I will be proud of you on the yawmid-din.” A proper marriage does not only depend on the relationship of the husband and the wife, but also on the relationship of the offspring to their parents and vice versa.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">The details on this subject are so vast that even the specialists with PhDs cannot manage to answer them. In reality it is not a subject which relates to religion but to cultures. For instance, what we really want to understand is what a husband’s attitude towards his wife should be in accordance with our religion. I would say that a husband’s tyranny of his wife is not the monopoly of the Muslims alone. It existed two thousand years before the advent of Islam, and in ancient Greece, which the west considers as the cradle of civilization. In Athens, 500 BC, the women barely had rights above those of the slaves, and in England all the way to the 20<sup>th</sup> century, women not only could not vote, but they and what they possessed belonged to their husband; they couldn’t divorce, and couldn’t even be decently educated.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">But in the 21<sup>st</sup> century, we Muslims are still infected by the sickness of tyrannizing our wives, parents and children, and we come up with unfounded arguments, using our religion to prove that our actions are ordered by our religion. It is undeniable that religion has an influence on certain cultural and social behavior, but seldom on social behavior that is wrong and blameworthy. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Some husbands think that they are being good Muslims by tyrannizing their wives and children. In modern times, when many of the young newly married women have to work outside the home to make extra money, they are also obliged to cook and clean and take care of the children and work hard to have good relations with their in-laws, while they are often restricted from caring for their own parents.<span> </span>They also face other demands too intimate to be mentioned here. All this and more is expected from the wives without any <em>condition or reservation</em>, in the name of Islam. If our religion really has given this right to men, how could they behave otherwise?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">So I would like to ask to those men who demand <em style="mso-bidi-font-style: normal;">unconditional</em> obedience from their wives and children: which ayat, which hadith, orders women to obey their husbands? I emphasize <em style="mso-bidi-font-style: normal;">unconditionally</em>. Which ayat, which hadith, says that a women has to work around the clock, outside of the home, as well as at home, supporting the family, cooking, cleaning, educating and taking care of all the needs of the children, and satisfying her husband's physical needs as well? Is there no obligation for the husband?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">How does one interpret the hadiths: "<strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em>The best men are those who are best to their wives</em></strong>," and, "<strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em>The most perfect believer in faith is the one who has the finest character, and the best of them is the one who is kindest to his wife</em></strong>." We know that our Prophet (<em>saws</em>) helped his wives with the household chores, to the point of taking needle and thread and sewing the tears in his own clothing. He took time to amuse his wives and tried to make them happy. Are we then only to imitate him in praying and fasting, and do we forget to take him as an example of a husband, a father, a grandfather, a friend and how to be a true human being? Some men think they are superior their wife and children because they are physically bigger and stronger, or some men imagine that they are intellectually superior to them, which has been proven wrong by modern science, or even spiritually superior, because some of them go to jamaat prayers in the mosques, where often women are not welcome, or not permitted by their husbands to go. For those who think their size and strength makes them superior, perhaps an elephant or a hippopotamus is superior to them. For those who imagine that they are more clever and spiritually advanced than their wives, I say that, instead of this giving them license to tyrannize and abuse their wives, the example of our Prophet (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">saws</em>) who was superior to all of us, should be considered, and like him, men should be kind, considerate, protective, generous and together with their wives.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">I remember, years ago when I was a young dervish, my sheikh married a young couple. To the groom he said, "This woman is Allah’s gift to you. Allah entrusts her to you to love, to take care of, and to see to all her needs and to make her happy, and to live in peace.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Those are your obligations, and if you do not perform your obligations you will be sinning." And to the bride he said, “My daughter, Allah has rewarded this man by entrusting you to him. He is obliged to love you, satisfy all your needs and make you happy and content. The only obligation you have towards him is to protect the sanctity of your home and nothing else."</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">A short while after, the husband came to complain that his wife did not do any housework, nor do anything for him, she just sat and amused herself. The sheikh asked to talk to her, and told her, “My daughter, when I told you that you had no obligation towards your husband, I failed to mention that for all the obligations he has towards you, he does not get any reward from Allah, and sins if he fails to make them, and is punished, while you are neither sinning nor are going to be punished for not taking care of him and your home. Allah will reward you at least ten times for what you do for him. But if you do not care to please Allah, nor care to receive His rewards, and if you continue not to care about him and your home, our religion permits a man to marry more than one wife. Perhaps he should marry a second wife who will do the household chores and take care of him." No sooner said, the young bride became a perfect wife, and took care of her husband and home thereafter.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Another advice my sheikh used to give to the newly married was that a marriage would be happy and lasting if the husband and wife would be willing to fulfill each others' wishes rather than their own, thereby not being selfish.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Perhaps a man comes home tired, and all he wants is to have his dinner and be with his family a while and go to bed, and the wife, who was bored the whole day, wants to go out for dinner and perhaps go to a concert, a theater or visit friends.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>If the wife insists on staying home to please her husband, and the husband wants to go out to please his wife, even if they argue with each other, it is a sweet fight, contrary to the usual fight, when they both insist on what they each want for themselves; then that marriage is going to be a good and lasting marriage.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">My sheikh also gave this advice in choosing wives and husbands. First, the wife should be more attractive than the husband; second, the wife should be younger than the husband. In fact the formula which my sheikh’s sheikh, Fahreddin Efendi (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">ra</em>) gave was that the wife should be half her husband's age plus seven years. The husband should be richer or have the potential to be richer than his wife; fourth, they should both be devout believers, and fifth, they should both come from devout families. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in; text-align: center;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">PARENTS AND CHILDREN</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in; text-align: center;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">A Muslim's life does not only continue in the hereafter forever, but also continues in this world as long as the world lasts. Our children and grandchildren and their children’s children are our continuation on the face of this planet. Our books of good deeds and sins are not closed by our demise, but continue with the good deeds and sins of our children, which belong to our accounting long after we are gone. Therefore, the education of our children is of the greatest importance. The Prophet (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">saws</em>) says, "<strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em style="mso-bidi-font-style: normal;">The best of fathers are those who are teachers to their children</em></strong>." Parents should not only teach by words, but through their behavior and character, which have a greater impact on the child’s future life, which then will affect his children. This duty of being a teacher is perhaps more important for the mother, for by her nature she is more loving, caring and devoted to her children. The education of the child starts already when the fetus is in her belly, not only with what she eats and drinks, and the physical conditions in which she lives, but also what she hears and sees are important for the development of the child. Then, upon coming to this world, the child is given a name. A good name is extremely important and the ritual in our religion is such a beautiful one.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">A newborn child is held in the arms preferably of a wise man, or the father, who chants the adhan into the baby’s right ear and the qamet al-salah into his left ear, followed by pronouncement of the given name of the child, and identified as the son or daughter of the mother. In our religion one does not chant the adhan or qamet al-salah unless it is followed by a prayer, and there is no prayer unless the adhan and qamet al-salah are chanted before it. There is no prayer after the adhan and qamet al-salah chanted to the child’s ears, and there is only one prayer when there is not an adhan or qamet al-salah before it, which is the funeral prayer. So at birth, the adhan and the qamet al-salah of the baby’s funeral prayer are chanted to his ears, a beautiful reminder of our temporality, and of the importance of the remembrance of death. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">When Rasulallah (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">saws</em>) was about to leave this world, he called his ashab and said, "<strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em style="mso-bidi-font-style: normal;">Soon I will leave you and go to my Lord, but I am leaving you with two great teachers. One is a speaking teacher and the other is a silent teacher</em></strong>." The Ashab asked, 'Who is the speaking teacher and who is the silent teacher?' "<strong><em style="mso-bidi-font-style: normal;">The speaking teacher is the Qur'an al Karim and the silent teacher is the remembrance of death</em></strong>, he replied.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">After the naming of the baby, the child principally stays in the mother’s care until puberty and after puberty the responsibility of the male child falls mostly on the father, who is obliged to teach his son and partly his daughter how to live like a believer and a Muslim.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">There was a venerable sheikh named Vefa during the Ottoman Empire.<span> </span>Both he and his wife were very devout and blessed with proper adab. When the wife was pregnant with their son, she went to visit a friend of hers and there was a bowl of fruit, including lemons, in the room, and as it happens sometimes to pregnant women who have a terrible yearning, she desired a sip of lemon juice from the lemons she saw in the bowl. Being too shy to ask her friend for a taste of lemon, when the hostess left the room for a few minutes, she took a lemon, pierced it with her hair pin and sipped some drops of lemon juice, then put the lemon back in the bowl. Years later when the son was six or seven years old, while playing in the street before their house, the child took the habit of piercing with a nail the soft water containers made out of animal skins which the water sellers had at that time. Finally the poor water sellers complained to sheikh Vefa, who was terribly embarrassed. Instead of reprimanding the child he said to his wife, "The mischief that child is doing is certainly caused by something wrong which we must have done. I can’t remember doing anything wrong which resembles what the child is doing. Dear wife, have you ever done anything wrong?" And she remembered the incident in her pregnancy. She asked Allah’s forgiveness, bought a basket of lemons and brought them to her friend whose lemon she had punctured, and asked her forgiveness. The child then stopped doing mischief to the water carriers. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<em style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Tawba</span></em><span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">, <em style="mso-bidi-font-style: normal;">istigfar</em>, is perhaps not well understood by some Muslims. Allah in His mercy may forgive any sin we do against Him, with the exception of running partners to him, but the wrong we do to other people, in fact to any of His creation, is not forgiven by Allah unless we obtain the forgiveness of the people we have wronged. In fact, we are told that on the Day of Last Judgment we will be forced to give our good deeds to the person we wronged or whom we owe, and when we run out of good deeds we will be receiving his sins, unless we receive his pardon in this world.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">There is a Turkish proverb which says the grandchild’s mouth puckers from the taste of the lemon which his grandfather ate.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in; text-align: center;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">PARENTS</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">As far as our responsibility to our parents, our Prophet (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">saws</em>) says: "<strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em>Paradise is under the feet of the mothers</em></strong>." We can never hope to repay the nine months during which our mother carried us in her belly and fed us with her blood, and afterwards with the sweet milk from her breast, or her care and devotion to her last breath. Allah hu Taala says in the Qur'an ul Karim that we are not even supposed to say "oof" to our parents. We care about how we can be happy in our own homes with our own wives and children when we leave the parental home, and seldom think about our thanklessness to our parents. May they and Allah hu Taala forgive us.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in; text-align: center;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">EPILOGUE AND FAITH</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">We humbly touched on some of the questions asked, but I sincerely think that the dilemma is not in the solution of specific problems, and in the way that Muslims should deal with them. The question is: do we really believe, and are we truly Muslims? If we were, would these problems even exist?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">I don’t know if you have ever heard or read the farewell sermon of our Prophet (<em>saws</em>). It is quite short, and it mostly deals with specific practical problems of the Muslims, such as the rights of the man and wife in marriage, the rights of children, matters of inheritance, respecting contracts and pledges, lending money, abolishing interest, ending blood feuds and bloodshed among people, etc. like we have been talking about today. The messenger of Allah did not talk much about spiritual matters except he said, "<strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em style="mso-bidi-font-style: normal;">O believers, I leave you a trust which, if you hold fast to it, you will never go astray. That trust is Allah's words, the Qur'an al Karim</em></strong>."</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">He knew that he was talking to true believers, real Muslims. Because they were believers they understood, agreed and were able to follow his instructions.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Faith in Allah is a prerequisite to practice Islam and to live like Muslims, which most of us lack today, and the sad state in which the Muslims find themselves today is from lack of knowledge, lack of education. The first word Allah hu Taala revealed to his Prophet was IKRA, read, learn. We don’t. The Prophet, (<em>saws</em>) said, "<strong style="mso-bidi-font-weight: normal;"><em style="mso-bidi-font-style: normal;">Seek knowledge even if it is in China</em></strong>." You who are in Singapore are quite close to China, but a thousand five hundred years ago it was very far.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Today we don’t have to go to China. Knowledge is at the tip of your fingers; just type it in your computer; both the theory of relativity of Einstein and the interpretations of the Quran al Karim are all available in an instant, but we would rather play video games.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">We call the period before Islam <em style="mso-bidi-font-style: normal;">jahiliyyah</em>– the period of ignorance. Perhaps we are in a worse period of ignorance today, because there are more distractions which prevent us from seeing reality, more fun and games, more things to have, even more useless knowledge.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Knowledge is not to split the atom and create a horrible explosion to kill tens of thousands of innocent people. Knowledge is to look and learn about the universe, and to see Allah’s hand in it. Allah is invisible, inconceivable, unimaginable, but His manifestations are everywhere. His <em style="mso-bidi-font-style: normal;">sifaat,</em> attributes, His <em style="mso-bidi-font-style: normal;">fiil</em>, actions, are everything that exists and everything that happens.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">The one who can see that need not even be literate.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">A Bedouin was making his prayers in the middle of the desert and a cynic came upon him, and said, "You pray five times a day to Him, fast the whole month in Ramadan, and give your hard earned money in zakat and obey everything He orders. You worship a god which you cannot even see. Show Him to me and I will also be a Muslim." </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">The Bedouin said, “Do you see these round marks which go all the way to that sand dune; what are they??" </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">The man said, “Why, of course, they are the foot prints of a camel.”<span> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">The Bedouin replied, “But you do not see a camel, only the signs which he left, and you know that it exists.”<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">On that the man became a Muslim. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Hadrati Ali (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">krwh</em>) said, “I do not worship a God whom I do not see.” Hd. Abu Bakir (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">ra</em>) said “In all my life, in everything I looked at, I have seen the hand of Allah in it.” It is only when one is in that state that one truly has faith. Although Allah has no place, if one knows that He is everywhere, and everything everywhere is not Him, but from Him, then how can one misbehave, hurt each other, lie, cheat, be thankless, be heedless, impatient or complain in His very presence? </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">How do we reach that state? Years ago a young German woman who wanted to become a Muslim came to my sheikh. My sheikh, at length, explained Islam and finally said that Islam is giving up one’s small will for the sake of the greater will of Allah hu Taala, and submitting to it. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">The woman said “I know what I want but I do not know what Allah wills. How do I submit to Him when I don’t know what He wants me to do?" </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">The sheikh said that in Islam we have two touchstones, which show us what is gold and what is lead, what is right and what is wrong in the opinion of our Lord. One is the Qur'an al Karim, the other is the Hadith-i Sharif. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">The woman said, “I do not know Arabic, and when I read it in German I do not understand much of it."<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">The sheikh agreed and said that half of the Qur'an al Karim is “mutashabbihat,” symbolic, and allegorical, and very difficult, even impossible, to understand. And the other half loses a lot when translated. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">And as for the Hadiths in tens of thousands, the woman said they were difficult to find in German, and too many to remember. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Then the sheikh said, “Read your own Qur'an.”<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">“What is my own Qur'an?” asked the woman.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">“Your conscience,” said the sheikh.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">"But there is a barrier between me and my conscience which prevents me from reading it,” she replied. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Then the sheikh said, “I will tell you a simple way; if you follow it, you will be safe. When you think, when you talk, when you are about to do something, consider if that thing which you are thinking or feeling or saying or about to do is good for you and good for others. If it is only good for you, and bad for others, Allah doesn't want you to do it. If it is both good for you and good for others, it pleases your Lord. But what pleases your Lord most is if it is good for many others but not for you. Even if it is painful, you should do it. That is the best thing for you."</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Allah knows best.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">May Allah hu Taala keep us on the straight path, bless us with the truth of Islam, and beautify us with the Adab-i Qur'an ul Karim, and Adab-i Muhammadi, and although separated from each other by thousands of miles, as we were communicating with each other during these brief moments, may Allah hu Taala unite all of Ummati Muhammad, and bring them together and instill in our hearts what the Beloved of Allah, the Prophet (<em style="mso-bidi-font-style: normal;">saws</em>) said in his farewell sermon: "A MUSLIM IS A BROTHER TO THE MUSLIM, THEREFORE ALL MUSLIMS ARE BROTHERS."</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">May Allah hu Taala gather us on yawmid-din under the safe place of the Liwa' al-hamd and close to the one whom he has sent as His mercy upon mankind and intercessor for the sinners such as ourselves, Amiin bi hurmati sayyid al mursalin Taha wa Yasin. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Sheikh Tosun Bayrak al Jerrahi al Halwati</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">December, 2010.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18pt; mso-line-height-rule: exactly; tab-stops: 6.5in;">
<span style="font-size: 14pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"> </span></div>
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-72664824572809641592012-12-11T09:34:00.001-08:002012-12-11T09:34:18.933-08:002012-12-11T09:34:18.933-08:00Bela ve MusibetlerBir kulun kesintisiz sevinç ve huzur içinde olmasının, onun için musibet olduğundan endişe edilir. Allah sevdiğine bela, kaza, hastalık, musibet vererek onu gafletten kurtarır. Eğlenceye dalıp hakikati unutmasını engeller. Bediüzzaman hazretleri demiştir ki, bela ve musibetin ulaşmasıyla kulun bir saat sabır göstermesi, kabul olmuş bir günlük ibadet yerine geçer. Öyle ağır bela ve musibetler de vardır ki, bir gün sabretmekle iki senelik sevap kazanılır.<br />
İnsana bela en çok sevdiklerinden gelir, en çok ıstırabı sevdiği şeylerden çeker. Belanın şiddeti sevginin derecesine göre artar. Çok sevilenin az bir belası insana çok, sevilmeyenin çok belası az görünür.<br />
Ey derde, hastalığa düçar olan! Allah’ın rıza ve terbiyesine girmek istiyorsan O’nun her şeyin yaratıcısı olduğunu bil. O zaman bela safa olur, her geleni gönül rahatlığıyla karşılarsın. Bela bela olmaktan çıkar, kurtulursun. Belayı vereni bilmedinse, işte o bela içinde bela olur.<br />
İmam Şa’ranî k.s. hazretleri buyuruyor ki: “Ne zaman Allah’a isyan edip gaflette bulunsam, eşeğimden horozuma, kedimden köpeğime kadar bana kızıp düşman olurlardı. Aslında itaatkâr olan hanımım ve çocuklarım bana sert çıkarlardı. Ben eğri isem ev halkı da eğri, ben doğru isem alem dosdoğru olurdu.”<br />
Mümine gelen musibet günahlarına kefaret olur. Günah kapısını kapatmayan bela ve musibete hazır olsun. Rasulullah s.a.v.: “Ademoğluna isabet eden bir değnek ucu kadar ya da bir ayağının kayması olsun, muhakkak bir günahının sebebiyledir.” buyurmuşlardır. Kur’an-ı Kerim’de de Allah Tealâ: “Kim bir kötülük işlerse onun cezasını görür.” (Nisa, 123) buyurmuşlardır.<br />
Bu ayet nazil olunca çok korkan Hz. Ebubekir r.a. Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e sordu:<br />
– Ya Rasulallah, nasıl kurtulacağız?<br />
– Cenab-ı Hak seni mağfiret etmiştir Ebu Bekir. Sen Allah’ın huzurunda niyazda bulunmuyor musun? Günahlarına üzülmüyor musun? Sana hiçbir bela ve sıkıntı gelmiyor mu?<br />
– Evet ya Rasullallah.<br />
– İşte bu sıkıntılar, darlıklar ve zorluklar cezalardan sayılır ve günahlarına kefarettir. Bir de yüzünü Allah’a çevirmen içindir.<br />
Beladan kaçmak mümkün değildir. Allah’ın mülkünden çıkılmaz. Allah yeniden huzuruna getirip hesaba çeker. Şu halde Allah’tan nereye kaçılabilir ki? Ancak gaflet ve benliğe!..<br />
İmam Kastalânî rh.a. hazretleri “Mevâhib-i Ledünniye”de şöyle buyuruyor: “Allah hastalıklarınız üzerine devalarınızı galip kılmıştır. Ancak sizin en önemli hastalığınız günah, devanız ise Allah’tan af dilemektir.”<br />
Ey bela ve musibete uğrayan, oğlundan kızından çeken, malından şikayet eden, Allah’a dön! Bediüzzaman hazretleri bu başa gelenlere “şefkat tokadı” diyor. Baba, yaramazlık yapmasın diye oğlunun kulağını çeker. Bu çekiş ıstırap vermek için değil, tenbih içindir. Allah kulunun kulağını böyle çeker.<br />
Kulağı çekilen kulların da akıllarını başlarına toplaması, Allah Tealâ’yı kullara şikayet etmemesi gerekir. Yaratan yaratılanlara şikayet edilir mi hiç? Saltanat O’nun, mülk O’nun, vücudumuz, her şeyimiz O’nundur.<br />
<strong>Mehmet ILDIRAR – Semerkand Dergisi , Ağustos 2011.</strong><br />
<div class="sayac_bilgi">
<hr />
<br /></div>
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-60512709834861977862012-12-01T22:20:00.001-08:002012-12-01T22:20:29.105-08:002012-12-01T22:20:29.105-08:00Ayşe Şasa – Hidayet“30 yaşımda büyük bir çıkmaza girdim. Ve bu aşağı yukarı 20 yıl sürdü. Bu süre boyunca adeta bir mağarada yaşar gibi evimden çıkamayacak duruma geldim. Kitabımda bu durumu mağaranın dibine yapışarak yaşayan bir hayvan şeklinde tasvir ettim. Bu noktaya düşmemin sebebini sorguladığımda çocukluğuma dönüyorum. Çocukluğumda çok <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/kozmopolit" rel="tag" title="Posts tagged with kozmopolit">kozmopolit</a> ama bir o kadar da köksüz bir eğitim aldım. Yabancı unsurların elinde kaldım. O kadar temelsiz bir eğitim aldım ki. Görünüşte çok parlaktı. Kolejde okudum. Yabancı mürebbiyeler eşliğinde yabancı dil öğrenmem sağlandı. Farklı alanlarda ders aldım. Ama hiçbirinin manevi temeli yoktu. Anladığım kadarıyla bugün kendime baktığımda duyarlı bir iç dünyam ve yapım var. Bu maneviyatsız yıllar beni çok sıkmış, kabzetmiş. Yaşadığım çöküntü, içine düştüğüm değer bunalımı nihilizmin (metafizik, ahlaki güç ve kuvvetleri yok sayan akımın) bir sonucuydu.”<br />
<strong>Bu çöküşten kurtuluşunuz nasıl oldu?</strong><br />
<a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/ateist" rel="tag" title="Posts tagged with ateist">Ateist</a>, <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/nihilist" rel="tag" title="Posts tagged with nihilist">nihilist</a> bir dünyada iken bir sufi metniyle; <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/ibn-i-arabi" rel="tag" title="Posts tagged with İbn-i Arabi">İbn-i Arabi</a>’nin <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/fusus" rel="tag" title="Posts tagged with Füsus">Füsus</a>’uyla karşılaştım. Orada alemi çeviren kuvvetin aşk olduğu ifade ediliyordu. Allah’ın Rahman sıfatı ön plandaydı. Bu bende “şok” etkisi yaptı. Yıldırım çarpmış gibi oldum. Feci şekilde kabz olmuş bir insan düşünün; her şey maddeden ibaret, madde sonrasında hiçbir şey yok! Birdenbire gönül gözüyle seyredilen o kadar lezzet dolu, şiir yüklü ve anlamlı bir kainat açılıyor ki; Allah’a, Rasulü’ne aşık oluyorsunuz. Bu bizatihi tedavinin başlangıcı oldu. Daha sonra kendi kendime dedim ki; “Buraya kadar <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/ayse-sasa" rel="tag" title="Posts tagged with Ayşe Şasa">Ayşe Şasa</a>. şimdiye dek sana öğretilen bütün her şeyi unut, bütün dogmaları. Hepsi sahteydi bunların, hepsini terk et.”<br />
<h2>
Hayatım 40 yaşında başladı</h2>
Pek kolay olmasa gerek. Adeta yeni bir hayata başlamışsınız.<br />
Tabii çok kolay olmadı. İnsanın ilerlemiş bir yaşta bütün bildiklerini silip, hayata tekrar başlaması kolay değil. Ama Allah’ın lütfu o kadar büyük ki; hidayet vereceği insana kuvvet de veriyor. Başka türlü bunu gerçekleştiremezsiniz. Modern tıp insanın hayatının 7 yaşına kadar şekillendiğini söylüyor. Benim hayatım 40 yaşında başladı. Hatta daha ileri bir noktada bu inancın gereklerini yerine getirmek için yola çıktım. Müslüman kişilerle tanıştım, tasavvuf çevreleriyle bir araya geldim. Bir mürşit kişi bana yardım etti. Onun telkinleriyle iyileşmeye başladım. Zaten namaz kılmaya alıştıktan ve bilhassa tasavvufa girdikten sonra, zikre başlayınca hastalığım geriledi. İyice azaldı ve sonra üzerimden kalktı.<br />
<strong>Bu durum doktorlarınızı ve çevrenizdekileri şaşırtmadı mı?</strong><br />
Bu tıbbın açıklayamadığı bir şeydi. Doktorlarımdan iki tanesi bir daha hayatımın eskisi gibi olamayacağını, önceki gibi yazıp çizemeyeceğimi söyleyerek buna hazırlıklı olmamı belirtmişti. Tam bir “pasif <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/emeklilik" rel="tag" title="Posts tagged with emeklilik">emeklilik</a> hayatı”na kendimi hazırlamam bekleniyordu. Halbuki iyileştikten sonra hayatımın en aktif, en üretken zamanını yaşadım. Halen, bir daha iyileşmeyeceğimi söyleyen bir doktorumla irtibatım sürüyor. Çünkü verdiği ilaçlar bana iyi geldi. Onun gözü önünde kitaplar yazdım, programlara katıldım. Yepyeni bir çevreyle <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/alisveris" rel="tag" title="Posts tagged with alışveriş">alışveriş</a> kurup, sıfırdan yeni bir hayat yaşamaya başladım. “Doktorumun bu durumu kendisine nasıl izah ettigini sorgulamıyorum. Kitabımda da bahsettim. Çok karanlık, zifiri karanlık bir dünyadan bahsettim. Ondan sonra iyileştim. İnançsızlıktan inanca, mutsuzluktan tam mutluluğa dönüş oldu. Bütün bunlar mucizevi şeylerdi. İslamiyet’in nasıl şifa verici bir inanç olduğunu kendi şahsımda yaşadım. Birçok insan da bunu gördü ama görmezden gelmek istiyorlar.<br />
<strong>Bu durumda neler düşündünüz?</strong><br />
Tasavvuf dünyada yeis ve ümitsizliği ortadan kaldırıyor. Öyle bir vizyon, temaşa kapasitesi getiriyor ki o vizyonda mesela kötüler varlık bile taşımaz. Bu aleme kir de yağar nur da ama nur kirin çok üstündedir. Allah, hiç hidayet vermese insanlar hakikati bulamaz. Biz insanlara yardımcı olmaya çalışacağız. Telkinde, tebliğde bulunmaya çalışacağız. Ben İslam’a, dönüş yaptıktan ve tasavvufla ilgilendikten sonra, çevremdeki şöhretli veya şöhretsiz arkadaşlarıma mekik dokuyarak, bu fikirleri anlatmaya çalıştım. Ama hiçbiri genelde bazı istisnalar dışında çok fazla heyecana kapılmadılar. Ben vazifemi yapmaya çalıştım. Burada en önemli olan yeise kapılmamak. Nasibi varsa gelir nasibi yoksa alamaz.<br />
<strong>Kitabınızın ardından yazdıklarınızın doğruluğu, hastalığınız sorgulandı. Bunlar aslında size değil yaşadığınız değişime bir tepki sanırım. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?<img alt="ayşe şasa" class="alignright" height="225" src="http://www.nasihatler.com/wp-content/uploads/2011/08/ayse-sasa-300x225.jpg" style="margin: 5px;" title="ayse-sasa" width="300" /></strong><br />
Beni hayatta hiç görmemiş adamlar hakkımda teşhiste bulunuyor, fikir yürütüyor. Şizofren olmadığımı söylüyorlar. Beni birçok doktor gördü ve dünyaca ünlü bir uzman atipik şizofren tanısı koydu. Tipik olmayan şizofreni. Gerçek olan; ben ağır bir hastalık geçirdim ve sonra iyileştim. Şifayı modern tıptan değil, İslamiyet’in iyileştiren gücünden aldım. Psikiyatristler bana göre çağımızın büyücüleri; bir çokları da şarlatanları. Çünkü bugünkü anlayışımla anlıyorum ki tasavvuf bunu telkin eder. Kendi nefsini denetim altına almamış birinin kimseye vereceği bir şifa, bir rehberlik yoktur. Günümüz tıp bilgisiyle bazı faraziyeler üzerine kurulmuş bir psikoloji dünyası var ve insana ait çok az şey biliyor. İnsan dünyaya doğduğu zaman nefsin kötülük ve günahı emrettiği bir seviyededir. Bu seviyede eğitilirse ondan sonra gelen nefsin birçok üst katmanları vardır. İnsan esfeli safilinden, çıkıp eşrefi mahlukata doğru yükselir. Ne yazıktır ki Batı dünyası böyle bir tecrübeyi manen yaşamadığı için insanı en karanlık noktada sayıyor ve o karanlık noktada inceliyor. Böyle bir ilmin insana faydası olamaz.<br />
“Bir tane Allah dostuyla karşılaştığınızda bütün varlığınız yıkanıyor”<br />
<strong><a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/tasavvufun-onemi" rel="tag" title="Posts tagged with Tasavvufun önemi">Tasavvufun önemi</a> onun insana bakışından ve getirdiği değişimden kaynaklanıyor değil mi?</strong><br />
Tasavvuf erbapları der ki; tasavvuf korkağı cesur yapar, tembeli çalışkan, kötülükleri iyileştiren bir yoldur. Ama günümüz insanı daha doğduğu günden itibaren hazırlopçuluğa, süper marketten alınan dondurulmuş gıdalara ve hazır materyale alıştırıldığı için böyle tasavvuf gibi kitle eğitimi olmayan, insanı ferden eğiten, insanın tefekkürüne önem veren bir şeye yanaşmıyor. Çağımız insanı çok tembel. Birçok insanın günümüzde dini reddetmesinin başlıca sebeplerinden biri de bu. Her türlü disiplini reddediyor. Disiplinsiz yaşamayı özgürlük sanıyor.<br />
<strong>Dini reddedişin ideolojik bir tepki olduğunu söyleyebilir miyiz?</strong><br />
Bilim denilen şey ideolojik bir kurum. Kendi paradigmasını, şablonlarını bozan şeyleri reddetmeye çalışıyor. Bu bir taassuptur. Dini yaşayan insanları taassupla itham edenler taassubun en koyusunu yaşıyor. Bu taassup her türlü ilerlemeyi ve saadeti engelliyor. Bütün değerler baş aşağı edilmiş. Bu kaosta ben kendimi gerçekten yeryüzünün en şanslı insanlarından biri sayıyorum. Allah, dünyayı nicelikler, rakamlar ve sayılar üzerine çevirmiyor. <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/milyarlarca-ahmak" rel="tag" title="Posts tagged with Milyarlarca ahmak">Milyarlarca ahmak</a> çıkan yeryüzünde bir dahi çıkıyor, bütün ahmakların tahribatını silip götürüyor. Milyonlarca yoldan çıkmış ahlaksız hayvan seviyesinde insan var ama bir tane evliya ile karşılaştığınız zaman bütün varlığınız yıkanıyor. Yeniden doğmuş gibi oluyorsunuz. Zaten Hz. Allah, kitabında da söylediği gibi, kainatı <a class="st_tag internal_tag" href="http://www.nasihatler.com/etiket/allah-dostlarinin-yuzu-suyu-hurmetine" rel="tag" title="Posts tagged with Allah dostlarının yüzü suyu hürmetine">Allah dostlarının yüzü suyu hürmetine</a> çeviriyor.<br />
<strong>Emine UÇAK</strong>BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-72639615885265014312012-10-29T07:15:00.003-07:002012-10-29T07:15:51.449-07:002012-10-29T07:15:51.449-07:00Esma-ül Hüsna'nın Burçlarla Önemli Bir İlişkisi Var<span style="color: #333333; font-family: helvetica, arial, verdana, geneva, sans-serif; font-size: 17px; font-weight: bold; line-height: 20px;"></span><span class="haberdetayimza" style="color: #005398; font-family: verdana, geneva, arial, helvetica, sans-serif; font-size: 10px; font-weight: 700; line-height: 14px;"><strong>MERVE SENA KILIÇ / YENİŞAFAK PAZAR</strong></span><br />
<hr />
<span class="haberdetaymetin" style="font-family: verdana, geneva, arial, helvetica, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 20px;">Merhametsizlere 'Er Rahim', 'Er Rahman', aşırı sinirlilere 'El Halim', sevgi ve muhabbeti az olanlara 'El Vedud', nereye gideceğini bilemeyenlere 'Er Reşid', sıkıntı içinde olanlara 'El Vekil'... Her ismin bir derde şifası var. Dahası Esma-ül Hüsna yani Allah'ın isim ve sıfatlarını günlük hayatta zikretmenin insanın hayatını kolaylaştırdığı malumunuz.. Bu konuda ilahiyatçılar da doktorlar da astrologlar da hemfikir. Prof. Dr. Emin Işık esma zikrinin en güzelinin 'Allah' olduğunu çünkü Allah isminin diğer isimlerde mevcut olan hasselerin tamamını içeren "İsm-i Azam" olduğunu söylüyor. Esma-ül Hüsna üzerinde araştırmalar yapan ve Farkındalık Derneği'nde de uzun yıllardır sohbetler gerçekleştiren Mehmet Genç ise sinirli birinin 'El-Halim' esmasını çekerek daha halim selim biri olabileceğini dile getiriyor. Astrolog Hande Baybalı ise Esma-ül Hüsna bilgisinin Allah-âlem ilişkisine ışık tutması ve Allah'ı tanıma açısından büyük önem taşıdığına vurgu yapıyor.<br />
<strong>ESMA ZİKRİNİN EN GÜZELİ "ALLAH'TIR"</strong><br />
Dinin, yaratanla yaratılanlar arasındaki ilişkiyi düzenleyen ve bunu kurallara bağlayan bir sistem olduğunu dile getiren Prof. Dr. Emin Işık, "Dinin ve dindarlığın, hem format olarak dış yüzü, hem de konsept olarak içeriği, O'nun kitabında açıkça ortaya konmuştur." diyor ve ekliyor: "İman sadece Allah'ı bilmek değil, Allah'ı sevmektir. Çünkü ayet, 'İman edenler, Allah'ı en şiddetli sevgiyle severler.' (Bakara 2/165) buyuruyor. Bu anlamda dindarlık iman ile salih amellerden, yani muhabbetle ibadetten ibarettir." İlahiyat Profesörü Emin Işık, dinin yalnızca duadan ve esma zikrinden ibaret tek boyutlu bir sistem olmadığını, imanın birçok sistemlerin iç içe geçmiş bir bütün olduğunu söylüyor. Zaten Esma zikrinin, ibadet sisteminin içinde mevcut olduğunu dile getiriyor: "Beş vakit namazda tekrar edilen tekbir, tevhid, Allah, Rabb, Rahman, Rahim, hamd, Süphan, Ala, selam lafızları zikir değil de nedir? Bundan dolayıdır ki namazın bir adı da zikirdir. Peygamber Efendimiz, dua edeceği zaman, önce namaz kılar veya bir miktar Kuran okur, ondan sonra dua ederdi. Yani önce kulluk görevini yerine getirir, sonra da Rabbine dileğini arz ederdi. Çünkü ayet, 'Ben sizin duanızı kabul ediyorum, öyleyse siz de benim emirlerime icabet ediniz ve bana iman ediniz! (Bakara 2/186) buyuruyor. Bu da şu demektir: İman etmeyenin ve kulluk görevini yerine getirmeyenin zikri de duası da Allah katında kabule şayan değildir.' Her ismin kainatta bir karşılığı olduğunu ve her insanda bir ismin tecellisinin ön plana çıkabileceğini söyleyen Emin Işık, "Cenab-ı Hakk'ın her isminin bir tecellisi ve o isme özel bir etkisi vardır. Zaten zikirden maksat da budur. Yani, o ismin tekrarından meydana gelecek olan telkin gücü ruhumuza olumlu yönde etki ediyor." Işık, esma zikrinin nasıl ve ne kadar çekilmesi gerektiği hususunda ise tasavvufta usulün farklı olduğunu, esma tertibinin bir mürşid-i kamil tarafından söylenmesi gerektiğini vurguluyor: "Esma zikrinin en güzeli 'Allah' isminin zikridir. Çünkü Allah ismi, diğer isimlerde mevcut olan hasselerin tamamını içeren 'İsm-i azam'dır. Ayette 'Allah kuluna yetmez mi?' buyrulur."<br />
<strong>HER MESLEĞİN FARKLI BİR ESMASI VAR</strong><br />
Araştırmacı Yazar Mehmet Genç mesleklerin de esması olduğunu ve bu esmaları zikretmenin meslek hayatında kolaylık sağlayabileceğini dile getiriyor. Genç: "Her peygamberin bir mesleği vardır. Nuh Peygamber bağcıdır, yani gemici olarak bilinir. Adem Peygamber tarımcıdır, buğday yetiştirir. Musa Peygamber komutandır. Davut Peygamber demircidir. İsa Peygamber marangozdur. Bu mesleklerin esmaları vardır. Hz.Peygamber'in ilk mesleği ticaretti. Tacir esmasını da Hz.Peygamber tanımlamıştır. Dolayısıyla ticaretle uğraşanların Rezzak esmasını hem sözelde hem fiilde zikretmesi faydalıdır. Mesela Alim esması vardır. Bu ismi işini ilim üzerinden yapanların zikretmesi gerekir. Avukat Hakim (adalet) esması üzerinden insanlara hizmet edebilir. Sadece Abd (kulluk) esması üzerinden hareket edenler vardır, herşeye karşılıksız koşarak yardım ederler. Feraset mesela diplomaside işe yarar.'<br />
<strong>ÇOCUK YETİŞTİRMEDE İYİ BİR METOD</strong><br />
Mehmet Genç, Allah'ın isimlerinin doğru bir şekilde çocuk yetiştirmede özellikle 2-7 yaş arasındaki çocuklarda etkili olduğunu söylüyor ve ekliyor: ' Çocuğunuzu ilgi duyduğu alanlara yönlendirerek, esmalar ile yetiştirmeye çalışın. İnsanda 99 Esma'nın hepsi mevcut. Ama asıl mesele hangi esmanın bizde daha baskın olduğunu keşfetmek.. Mesela 2-7 yaş arasında çocuk her gün huy değiştirir. Ebeveynlerin çocuklarının huyları üzerine çok baskı yapmaması gerekiyor.. Çocuğunuz çok mu yaramaz çok mu huylu, onu Musavvir esması ile sanatsal faaliyetler yapmaya yönlendirin. Boya kalemleri alın resimler yapsın. Mesela doktorculuk oynayın, bir meslek öğrensin.' İnsanda tüm esmalar mevcut ama her insanda bir esma daha baskın halde bulunuyor. Buna da 'has esma' deniliyor. Çeşitli yaş aralıklarında farklı keşifler olabileceğini söyleyen Mehmet Genç:' Has esmayı keşfetmek en iyi eylemlerinizi gözlemlemekle olur. 7-18 yaş arasındaki gençler duygusal düzeyde, 25 - 30 yaş grubunda akli boyutta esmalara tanıklık ederler. 40 yaşında ise iç güdüsünü, duygusunu, aklını sezgileri ve keşifleriyle beraber keşfederler. Zaten 40 yaş velilik yaşı gibidir."<br />
<strong><span style="color: #bb2222;">Koç burcuna El Fettah iyi gelir</span></strong><br />
<br />
<li>Koç burcunun kısaca baskın özellikleri; cesaretli, girişimci, tutkulu, insiyatifini kolay kullanabilir olmasıdır. Öne çıkan isimler El Fettah, El Cebbar, El Muktedir, El Mubdi, E Kahhar</li>
<br />
<li>Boğa burcunda kararlılık, dayanıklılık, maddiyat, tutuculuk, inatcılık başlıca özellikler. Öne çıkan isimler El Metin, El Ganiy, El Hak, El Kaadir, Es Sabur</li>
<br />
<li>İkizler burcu; zeki, iletişimde yetenekli, kolay adapte olabilen, meraklı, zaman zaman da kararsızdırlar. Öne çıkan isimler El Mukaddim, Es Şehid, El Habir, El Basir, Es Semi' El Muhsi</li>
<br />
<li>Yengeç burcu; anaç, duygusal, nazik, çekingen ve merhametlidir. Öne çıkan isimler El Habir, Er Rahim, El Veli, Er Rauf</li>
<br />
<li>Aslan burcu; canlı, etkileyici, güvenli, neşeli, idare etmeyi seven insanlar diyebiliriz. Öne çıkan isimler El Azim, El Muhyi, En Nur, El Muktedir</li>
<br />
<li>Başak burcu; çalışkan, yardımsever, titiz ve eleştireldir. Öne çıkan isimler El Muhsi, El Rakib, El Kayyum, El Hakim</li>
<br />
<li>Terazi burcu, nazik, uyumlu, diplomatik, sanat ve estetiği seven bir burçtur. Öne çıkan isimler ise El Latif, El Vedud, El Adl, El Halim</li>
<br />
<li>Akrep burcu; azimli, sezgileri kuvvetli, sabırlı, ihtiyatlı,ve tutkuludur. Öne çıkan isimler El Bais, El Varis, El Muid</li>
<br />
<li>Yay burcu; entellektüel, açık sözlü ve fikirli, hoş görülü, arkadaş canlısıdır. Öne çıkan isimler El Gani, El Kerim, El Mugni, El Basit,El Alim</li>
<br />
<li>Oğlak burcu; çalışkan, pratik, gerçekci, hesabını kitabını bilen, dayanıklı ve kararlıdır. Öne çıkan isimler El Mani, El Kabid, El Metin, El Mukaddim, Ed Dar</li>
<br />
<li>Kova burcu; özgür, arkadaş canlısı, ilerici, orjinal, zeki ve adaletlidir. Öne çıkan isimler El Alim, El Mukaddim, El Muhsi, Ed Darr</li>
<br />
<li>Balık burcu ; hassas, merhametli, yaratıcı, mistikdir. Öne çıkan isimler; El Batın, El Nafi, Er Rauf, Ez Zahir</li>
<br />
<br /><br /><br />
<br /></span>BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-70929460730519127192012-10-29T07:10:00.001-07:002012-10-29T07:10:34.085-07:002012-10-29T07:10:34.085-07:00ESMA-ÜL HÜSNA İLAÇ REÇETESİ GİBİDİR"Kalpler ancak Allah'ı ziktermekle (hatırlamakla) tatmin olur" ayetini hatırlatan Astrolog Hande Baybalı Allah'ın isimlerini zikretmenin elbette hayatı kolaylaştıracağını söylüyor. 'Bu yüzden Kur'an'da Allah kendisini hep kolaylaştıran olarak anar zorlaştıran olarak değil!' diyen Hande Baybalı: "Hayat Allah'ın Hayy ismidir. Allah'ın isimlerinin ifade ettiği özelliklerinin her biri, bu ruhsal rahatsızlıklara iyi gelecek ilaç reçetesi gibidir. Günümüzde çok sık gördüğümüz gibi Esma-ül Hüsna'yı çerçeveleyip duvara asmak, ya da derin manalarını anlamaya ve onlardan nasibimizi almaya çalışmadan sadece tekrarlamak okumak, bir ilaç reçetesini duvara asmaya benzer.' diyor. İnsan, Allah'ın kendisini tanıması için yarattığı bir varlık olduğu için insanda bir değil bir çok ismin aynı anda açığa çıktığını anlatan Baybalı, "Esmalar sadece ve sadece Allah'a ulaşmak için zikredilmelidir. Sabahları kalktığım zaman sahip olduklarım, ailem , yuvam ve çocuklarım için Şekur esması, sağlık için Şafi esması, İlme olan yeteneğimin arttırması için Nur esması, iş görüşmelerinde El Fettah esması, bereket için El Gani esmalarını tesbih ediyorum. Kavgacı ve hırçın bir tavır sergilediğimiz zamanlarda ise El Halim esmasını zikretmek iyi gelebilir. Hayatınızın bazı dönemlerinde arka planda kaldığınızı hisseder, diğer insanların sizi her konuda geçmelerinden rahatsızlık duyabilirsiniz. Bu durumda El Mukaddim isminin enerjisini kullanarak atılım yapmaya çalışabilirsiniz. Zaman, zaman yaşamınızda sevgi, muhabbet veya estetiğin eksik olduğunu düşünebilirsiniz. Bu hal El Vedud isminin enerjisine ihtiyacımız olduğundandır.'BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-18644973493678541402012-10-22T10:14:00.001-07:002012-10-22T10:14:35.412-07:002012-10-22T10:14:35.412-07:00AREFE GÜNÜNÜN ÖNEMİ VE AREFE GÜNÜ ORUÇ TUTMAK<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; display: inline !important; float: none; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva Arefe gününde Arafat'ta buluştukları için bugüne ve yere bu isimler verilmiştir.</span><br style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;" /><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; display: inline !important; float: none; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Kurban bayramından önceki gündür Bir hadis-i ş</span><br style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;" /><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; display: inline !important; float: none; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">er</span><br />
<div class="text_exposed_show" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; display: inline; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
if meali şöyledir:<br />*(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.)<br />*(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani]<br />*(Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nafile] oruca bedeldir.) [Taberani]<br />*(Arefede tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve Allah c.c yolunda cihad için verilen iki bin ata bedeldir.) [T.Gafilin]<br /><br />"Resulullah (s.a.), dört şeyi hiç terk etmemiştir: Zilhicce'den dokuz günle Aşura günü orucu; her aydan üç gün, ayın ilk pazartesi ile perşembe günü oruç (bazı rivayetlerde sabah namazının sünneti)" (Ebu Dâvud, savm 61; Nesâi, sıyâm, 83)<br /><br />"Arefe günü oruç tutan kimsenin önündeki bir yıl ile geçmişteki bir yıllık (küçük) günahlarının bağışlanacağı umulur." (Müslim)<br /><br />Ebû Katâde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e arefe günü tutulan orucun fazileti soruldu o da:<br />"Geçmiş bir yılın ve gelecek bir yılın günahlarına kefâret olur" buyurdu<br />Müslim, Sıyâm 196, 197 Ayrıca bk Ebû Dâvûd, Savm 54; Tirmizî, Savm 48; İbni Mâce<br />NOT Arefe günü derken, bu bir tanedir. Kurban Bayramı’ndan bir önceki gündür. Lakin halkımız Ramazan Bayramı’ndan önceki güne de arefe demektedir ki o gün, kastolunan arefe günü değildir<br /><br />arefe günü oruç tutmanın fazileti Mumsema Ebû Katâde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e arefe günü tutulan orucun fazileti soruldu; o da:<br />"Geçmiş bir yılın ve gelecek bir yılın günahlarına kefâret olur" buyurdu<br />Müslim, Sıyâm 196, 197 Ayrıca bk Ebû Dâvûd, Savm 54; Tirmizî, Savm 48; İbni Mâce, Sıyâm 40<br /><br />Bu on günün hayrından mahrum olan kimseye yazıklar olsun! Bilhassa dokuzuncu [Arefe] günü oruçla geçirmelidir! Onda o kadar çok hayır vardır ki, saymakla bitmez [T Gafilin]<br /><br />Zilhiccenin ilk on günü fazilette bin güne, Arefe günü ise, on bin güne eşittir [Beyhekî]<br /><br />AREFE GÜNÜNDE VE MUHARREM AYI’NIN DOKUZ VE ONUNCU GÜNÜNDE TUTULAN ORUÇLAR<br />“Ebû Katâde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e arefe günü tutulan orucun fazileti soruldu; o da:<br />"Geçmiş bir yılın ve gelecek bir yılın günahlarına kefâret olur" buyurdu[1]<br /><br />* (Fecr: 89/2)’deki on gün (Hac: 22/28 )’deki belirli günler (Bakara: 2/197)’deki sayılı günler Kurban bayramı ve teşrik günleri olarak da yorumlanmıştır Dolayısıyla bu günleri ibadetle ve oruçla geçiren kimseye geçmiş ve gelecek birer yıllık günahlarına kefaret olmaya yetecek kadar sevap ve rahmet verilir</div>
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-45571133389127848812012-10-21T02:24:00.000-07:002012-10-21T02:24:01.127-07:002012-10-21T02:24:01.127-07:00nefsi yenmek<div class="aboveUnitContent" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; color: #333333; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 11.11px/15.55px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; margin-bottom: 15px; margin-top: 15px; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div class="userContentWrapper">
<div class="-cx-PRIVATE-fbTimelineText__featured" style="font-size: 13px; line-height: 18px;">
<span class="userContent"><div class="text_exposed_root text_exposed" id="id_5083b8841ef083d60106881" style="display: inline;">
NEFSİ YENMEK VE ŞEYTANA KARŞI KOYMAK<br /><br />Aklı aşında olan kimsenin, nefsin azgın arzularını açlıkla sindirmesi gerekir. Çünkü Allah’ın cc. Düşmanı , yani nefsin azgın arzularını ancak açlık gemleyebilir. Nefsin azgın arzuları:yemek,içmek şeyta<div class="text_exposed_show" style="display: inline;">
nın vasıtalarıdır.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:’’Şeytan insan vücudunda kan damarları yolu ile dolaşır. O halde siz onun yolunu açlıkla daraltın. Kıyamet günü Allah’a cc en yakın olanı, en uzun müddet aç kalandır.’’<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Başka bir hadisi şerifte Peygamberimiz(s.a.v.) şöyle buyurur:’’ Kalplerinizi açlıkla daraltınız. Açlık ve susuzlukla nefsin isteklerine karşı koyunuz. Yine açlıkla cennetin kapısını ısrarla çalınız. Bunun mükafatı Allah yolunda cihad edene denktir. Allah cc katında açlık ve susuzluk çekmekten daha sevimli bir ibadet yoktur. Karnını tıka basa doldurarak ibadetin lezzetini kaybeden kimse göklerdeki melakut alemine giremez.<br />İnsan oğlu hesabına en büyük tehlike kaynağı, midenin doyumsuz arzularıdır. Hz. Adem (a.s) ve Hz. Havva’nın huzur ve istikrar aleminden yani cennetten çıkartılarak, horluk ve yokluk diyarına yani dünyaya gönderilmelerinin sebebi odur. Bilindiği gibi bir ağaç meyvesinden yemek, kendilerine Allah cc tarafından yasaklandığı halde azgın arzularına yenilerek söz konusu meyveden yediler ve çırıl çıplak kalıverdiler.<br /><br />Tahkike göre mide, aşırı arzuların kaynağıdır. Hikmet ehlinden biri derki: Nefsin kontrolü altına giren kimse, onun azgın arzularından hoşlanmaya mahkum olmuş.<br /><br />Onun yanılmalar zindanında tutuklanmış ve kalbini faydalı şeylerden mahrum etmiş olur. Vucut azaları toprağın azgın arzu ekmek doğranmış bir bardak bal karışımı süt ister, hizmetçi istediğini bulup getirir. Malik ballı sütü eline alır,bir müddet ona bakar ve:’’ Ey nefs (30) otuz sene sabr ettin,şimdi bir saatlik ömrün kaldı’’ diyerek bardağı yere atar. Böylece nefsin isteğine direnerek can verir.<br /><br />İşte peygamberlerin,velilerin,doğruların, hak aşıklarının ve dünyaya aldanmayanların durumu budur.<br />Süleyman ibni Davut (a.s) ; nefsine hakim olan kimse, tek başına bir şehir feth eden bir komutandan daha kahramandır’’ der.<br />Ehli marifetten bir zatın şöyle dediği nakledilir;’ cihad üç türlüdür,<br />Birincisi kafirle savaşmaktır ki , bu zahiri cihad’tır. Yüce Allah’ın ‘Allah yolunda cihad edenler……. ‘ ayeti kerimesinde cihadın bu çeşidine işaret edilmiştir(Maide 54).<br /><br />İkinci çeşit cihad ilimle ve inandırıcı deliller ile batılın taraftarlarına karşı verilen cihaddır’’ En iyi usulle onlara karşı koy’’ ayeti kerimesi bu çeşit cihada işarettir(Nahl 125). Üçüncü çeşit cihat ; kötülüğü emreden nefse karşı verilen cihad dır. Bunun hakkında Allah cc şöyle buyurur;Biizm uğrumuzda cihad edenlere yollarımızı gösteriniz’(Ankebut suresi 69).<br /><br />Peygamber efendimiz(s.a.s) bu konuda şöyle buyuruyor;’En faziletli cihad nefse karşı verilen cihaddır.’ Nitekim sahabiler (Allah onlardan razı olsun) kafirlere karşı bir savaştan dönünce’’ küçük cihaddan büyük cihada döndük ‘’ derlerdi. Nefse, şeytana ve azgın isteklerine karşı verilen cihada büyük cihad demelerinin sebebi şudur; nefse karşı ara sıra savaş verilir.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Öte yandan cephe savaşında düşmanı görür,fakat şeytan gözükmez, görünür düşmana karşı savaş vermek görünmez düşmanla cihad etmekten daha kolaydır. Birde şeytana karşı savaşırken onun, senin nefsinde bir destekçisi vardır. Bu destekçi nefsin azgın arzularıdır. Oysa kafirlerle yapılan savaşta onların senin nefsinde öyle bir yardımcıları yoktur. Bu yüzden şeytana karşı verilen savaş daha çetindir. Yine savaşta kafir öldürürsen ganimet ve zafer kazanırsın. Halbuki şeytanı öldüremezsin, ama eğer o seni öldürecek olursa Allah’ın cezasına çarpılırsın.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Allah’ın gazabına çarpılan kimse ise derin bir ızdırap , çetin bir azap felaket bir hayata mahkum olur. Böyle bir şeyden Allah’a sığınırız.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Allah hepimizin yardımcısı olsun.<br /><br />S.İhsan EROL</div>
</div>
</span></div>
</div>
</div>
<div class="photoUnit clearfix" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; color: #333333; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 11.11px/15.55px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; margin: 0px -15px; orphans: 2; overflow: hidden; position: relative; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px; zoom: 1;">
<div class="-cx-PUBLIC-fbInlineActions__container uiScaledThumb photo photoWidth1" data-cropped="1" style="float: left; overflow: hidden; position: relative;">
<a ajaxify="https://www.facebook.com/photo.php?fbid=312146888873593&set=a.295853387169610.72395.295048473916768&type=1&relevant_count=1&src=https%3A%2F%2Ffbcdn-sphotos-g-a.akamaihd.net%2Fhphotos-ak-snc6%2F196103_312146888873593_1912304336_n.jpg&size=320%2C274&theater" href="https://www.facebook.com/photo.php?fbid=312146888873593&set=a.295853387169610.72395.295048473916768&type=1&relevant_count=1" rel="theater" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: underline;"><div class="uiScaledImageContainer photoWrap" style="height: 346px; margin-left: 3px; overflow: hidden; position: relative; width: 403px;">
<img alt="Fotoğraf: NEFSİ YENMEK VE ŞEYTANA KARŞI KOYMAK
Aklı aşında olan kimsenin, nefsin azgın arzularını açlıkla sindirmesi gerekir. Çünkü Allah’ın cc. Düşmanı , yani nefsin azgın arzularını ancak açlık gemleyebilir. Nefsin azgın arzuları:yemek,içmek şeytanın vasıtalarıdır.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:’’Şeytan insan vücudunda kan damarları yolu ile dolaşır. O halde siz onun yolunu açlıkla daraltın. Kıyamet günü Allah’a cc en yakın olanı, en uzun müddet aç kalandır.’’
Başka bir hadisi şerifte Peygamberimiz(s.a.v.) şöyle buyurur:’’ Kalplerinizi açlıkla daraltınız. Açlık ve susuzlukla nefsin isteklerine karşı koyunuz. Yine açlıkla cennetin kapısını ısrarla çalınız. Bunun mükafatı Allah yolunda cihad edene denktir. Allah cc katında açlık ve susuzluk çekmekten daha sevimli bir ibadet yoktur. Karnını tıka basa doldurarak ibadetin lezzetini kaybeden kimse göklerdeki melakut alemine giremez.
İnsan oğlu hesabına en büyük tehlike kaynağı, midenin doyumsuz arzularıdır. Hz. Adem (a.s) ve Hz. Havva’nın huzur ve istikrar aleminden yani cennetten çıkartılarak, horluk ve yokluk diyarına yani dünyaya gönderilmelerinin sebebi odur. Bilindiği gibi bir ağaç meyvesinden yemek, kendilerine Allah cc tarafından yasaklandığı halde azgın arzularına yenilerek söz konusu meyveden yediler ve çırıl çıplak kalıverdiler.
Tahkike göre mide, aşırı arzuların kaynağıdır. Hikmet ehlinden biri derki: Nefsin kontrolü altına giren kimse, onun azgın arzularından hoşlanmaya mahkum olmuş.
Onun yanılmalar zindanında tutuklanmış ve kalbini faydalı şeylerden mahrum etmiş olur. Vucut azaları toprağın azgın arzu ekmek doğranmış bir bardak bal karışımı süt ister, hizmetçi istediğini bulup getirir. Malik ballı sütü eline alır,bir müddet ona bakar ve:’’ Ey nefs (30) otuz sene sabr ettin,şimdi bir saatlik ömrün kaldı’’ diyerek bardağı yere atar. Böylece nefsin isteğine direnerek can verir.
İşte peygamberlerin,velilerin,doğruların, hak aşıklarının ve dünyaya aldanmayanların durumu budur.
Süleyman ibni Davut (a.s) ; nefsine hakim olan kimse, tek başına bir şehir feth eden bir komutandan daha kahramandır’’ der.
Ehli marifetten bir zatın şöyle dediği nakledilir;’ cihad üç türlüdür,
Birincisi kafirle savaşmaktır ki , bu zahiri cihad’tır. Yüce Allah’ın ‘Allah yolunda cihad edenler……. ‘ ayeti kerimesinde cihadın bu çeşidine işaret edilmiştir(Maide 54).
İkinci çeşit cihad ilimle ve inandırıcı deliller ile batılın taraftarlarına karşı verilen cihaddır’’ En iyi usulle onlara karşı koy’’ ayeti kerimesi bu çeşit cihada işarettir(Nahl 125). Üçüncü çeşit cihat ; kötülüğü emreden nefse karşı verilen cihad dır. Bunun hakkında Allah cc şöyle buyurur;Biizm uğrumuzda cihad edenlere yollarımızı gösteriniz’(Ankebut suresi 69).
Peygamber efendimiz(s.a.s) bu konuda şöyle buyuruyor;’En faziletli cihad nefse karşı verilen cihaddır.’ Nitekim sahabiler (Allah onlardan razı olsun) kafirlere karşı bir savaştan dönünce’’ küçük cihaddan büyük cihada döndük ‘’ derlerdi. Nefse, şeytana ve azgın isteklerine karşı verilen cihada büyük cihad demelerinin sebebi şudur; nefse karşı ara sıra savaş verilir.
Öte yandan cephe savaşında düşmanı görür,fakat şeytan gözükmez, görünür düşmana karşı savaş vermek görünmez düşmanla cihad etmekten daha kolaydır. Birde şeytana karşı savaşırken onun, senin nefsinde bir destekçisi vardır. Bu destekçi nefsin azgın arzularıdır. Oysa kafirlerle yapılan savaşta onların senin nefsinde öyle bir yardımcıları yoktur. Bu yüzden şeytana karşı verilen savaş daha çetindir. Yine savaşta kafir öldürürsen ganimet ve zafer kazanırsın. Halbuki şeytanı öldüremezsin, ama eğer o seni öldürecek olursa Allah’ın cezasına çarpılırsın.
Allah’ın gazabına çarpılan kimse ise derin bir ızdırap , çetin bir azap felaket bir hayata mahkum olur. Böyle bir şeyden Allah’a sığınırız.
Allah hepimizin yardımcısı olsun.
S.İhsan EROL" class="img" height="346" src="https://fbcdn-sphotos-g-a.akamaihd.net/hphotos-ak-snc6/c0.0.320.320/p403x403/196103_312146888873593_1912304336_n.jpg" style="border: 0px currentColor; height: 345.96px; min-height: 100%; position: relative;" width="403" /></div>
</a></div>
</div>
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1623702852520853865.post-48530131617111528292012-10-21T02:23:00.001-07:002012-10-21T02:23:16.083-07:002012-10-21T02:23:16.083-07:00MARİFET VE MUHABBETULLAH<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; display: inline !important; float: none; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">MARİFET VE MUHABBETULLAH</span><br style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;" /><br style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;" /><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; display: inline !important; float: none; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Bütün ilim, ibadet, fen ve sanatların hedefi yüce rabbimizi tanımak ve sevmektir. Marifet olmadan muhabbet olmaz. Muhabbet bulunmadan teslimiyet gerçekleşmez.<span class="Apple-converted-space"> </span></span><br style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;" /><br style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;" /><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; display: inline !important; float: none; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Muhabbete mudahele edilmez ancak sebeplerine yapışmak</span><br />
<div class="text_exposed_show" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #333333; display: inline; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font: 13.33px/17.98px "lucida grande", tahoma, verdana, arial, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">
lazımdır. İlimle irfan arasında fark vardır. İlim alimden, irfan ariften öğrenilir. Müslümanlar şu hususa dikkat etmelidirler.İlim olmadan amel olmaz.<span class="Apple-converted-space"> </span><br />Marifet olmadan muhabbet olmaz. Peygamberimiz (sav) asıl görevi, terbiye ile marifete ulaştırmaktı.Sahabelerin hepsine alim denmez fakat arif denir.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Çünkü; onlar Cenabı Hakkı tanıyarak sevmişler. Şunu unutmayalım ki onlar, büyük rehber ile beraber olmakla marifete ulaşmışlardır. Nitekim Cenabı Hakkı sevmenin yolu rehberden geçer. Kaptansız gemi olmaz. Allah ın muhabbeti büyük bir deryadır ona dalanın çıkması mümkün değildir.Sahabeler, ahireti dünya sevgisine tercih etmişler. Kalp bir tek sevgiye layıktır o da Allah ın sevgisidir. Allah ın muhabbeti kalbe girdiği zaman bir diğer sevgileri yakar yok eder. Dünyaya gelmenin gayesi, muhabbetullahtır.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Şunu da unutmayalım sevenin derdi çok olur. Nitekim bir hadisi şerifte şöyle buyruluyor:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />“Allah ın sevgisini iddia ediyorsan,belalarına hazır ol.”<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Başka bir hadiste de şöyle buyruluyor:<br />“ Her kim ki nefsini tanırsa Rabbını tanır.”<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Biz nefsimizi tanımadan Cenabı Hakkı tanımaya çalışıyoruz bu da çok zordur. Süfyan-ı Servi rh.a.der ki: muhabbet Rasulullah (s.a.v.)’e uymaktır.<span class="Apple-converted-space"> </span><br />Bir başkası şöyle der:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />"Muhabbet zikre devam etmektedir."<br />Diğer biri şöyle der:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />"Muhabbet sevileni her şeye tercih etmektedir."<br />Başka bir zat şöyle der:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />"Muhabbet dünyada kalmaktan hoşlanmamaktadır."<br /><br />Bütün bunlar muhabbetin değişik yönlerine ve semerelerini işaret eder. Fakat bunlar muhabbetin asıl manasını ortaya koymamışlardır.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Ariflerden birine göre muhabbet, mahbubdan bir manadır ve kalpler onu idrakten aciz, diller onu ifadede yetersizdir.Cüneyd-i Bağdadi rh.a.der ki:<br />‘‘ Allah teala c.c. başka şeylerle alakası olanlarla muhabbetini haram kılmıştır.Her muhabbetin bir bedel karşılığındadır; bedel ortadan kalkarsa, muhabbet de ortadan kaybolur.’’<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Zunnun-i Mısrı rh.a. şöyle der:<br />‘‘ Allah-ı sevdiğini gösterenlere <<Allah ‘ tan başkası önünde alçalmaktan sakın!>> deyiverdi!’’<br /><br />Şibli rh.a.’e sorarlar:<br />-Arif kimdir ve muhabbet sahibi nasıl olur, bize açıkla!<br /><br />Şöyle cevap verir:<br />-Arif , konuşursa helak olan;<br />-Muhabbet sahibi ise; susarsa helak olan kişidir!<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Rabiatül Adeviyye rh a. Bir gün der ki:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />- Kim bizi sevgilimize götürür.<span class="Apple-converted-space"> </span><br />Yanındaki hizmetçi kadın der ki:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />- Sevgilimiz yanımızdadır, fakat dünya bizimle onun arasını açıyor!<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />İbnul cela rh a. Der ki:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />" Cenabı Hak cc İsa a.s.a şöyle vahyetti: Bir kulun kalbinde dünya ve ahiret sevgisi bulunmadığına muttali olursam, onu muhabbetimle doldururum ve himayem altına alırım! "<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Söylediğine göre bir gün semnun muhabbet hakkında konuşurken, bir kuş önüne konar. Hiç durmadan yeri gagalamaya başlar ve nihayet aşırı kan kaybından ölür.<span class="Apple-converted-space"> </span><br />İbrahim b. Edhem rh.a. şöyle der:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />" Allahım! Biliyorsun ki, bana lütfettiğin muhabbetin, zikrine verdiğin ünsiyetin ve azametini tefekkür imkanı tanıman yanında, cennetin sivrisineğin kanadı kadar değeri yoktur! "<br /><br />Seriyyü Sakiti rh.a. şöyle der:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />" Allah ı seven yaşar, dünyaya meyleden hedefi şaşırır. Ahmak sabah akşam boşa gidip gelir, akıllı olan araştırır!"<br /><br />1 Allah cc şöyle buyurur:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />“(Rasülüm!) de ki: Eğer Allah ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Müminlerin Cenabı Hakkı sevmeleri; emirlerine uymak, ibadetleri yerine getirmek ve rızası peşinde koşmakla elde edilir. Allah ın müminleri sevmesi ise; engin rahmet ve lütfü ile onları övmesi, onlara sevaplar vermesi, günahlarını affetmesi, onlara bol bol ihsanlarda bulunması şeklinde tecelli eder.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Söylendiğine göre: Deve sevgi ile sarhoş olduğu zaman kırk gün yemek yemez.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />İmam-ı Gazali rh.a İhyau ulümi’d-din isimli eserinde şöyle der:<br />“Şu dört şeyi iddia eden yalancıdır:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />Birincisi, kim cenneti sevdiğini iddia eder de, ibadetleri yerine getirmezse o kişi yalancıdır!<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />İkincisi kim Hazreti Peygamberi sevdiğini iddia eder, fakat alimleri ve fakirleri sevmezse, o kişi yalancıdır!<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Üçüncüsü kim cehennemden korktuğunu iddia eder, fakat günahları terk etmezse o kişi yalancıdır!<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Dördüncüsü kim Allah ı sevdiğini iddia eder, fakat başına gelen belalardan şikayetçi olursa, o kişi yalancıdır!. "<br /><br />Gerçekten sevginin alameti, sevdiğine uymaktır. Bir gün İmam-i Şibli rh a in yanına bir topluluk gelir. Şibli onlara sorar:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />- Siz kimsiniz?<span class="Apple-converted-space"> </span><br />- Biz senin sevenleriniz! Derler.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Şibli onlara döner ve onları taşlamaya başlar. Yanından kaçmaya başladıklarını görünce sorar:<span class="Apple-converted-space"> </span><br />- Niçin benden kaçıyorsunuz? Eğer beni seven kişiler olsaydınız, benim taşlarıma sabrederdiniz.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Allah c.c bizleri marifetinden, muhabbetinden ayırmasın.<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Amin<br /><br />S.İhsan EROL</div>
BETÜL AYGÜLnoreply@blogger.com