Cumartesi, Aralık 17

Rabıta İle İlgili Edepler

- Mürit, mürşidini Allah ile kendisi arasında güvenilir bir rehber görmelidir.
- Onun Allah rızasına giden yolda en güzel bir vasıta ve vesile olduğunu unutmamalıdır.
- Mürşidin uzaktan feyiz vermesi, kalplere tasarrufta bulunması Allahu Teala’nın kamil velilere verdiği özel bir yetkidir. Allahu Teala velisini seven ve gönlünü onun gönlündeki nura bağlayan kimseye çok özel ikramlarda bulunmaktadır. Buna uzaklık mani değildir. Bunun örnekleri çoktur. Mesela:
Veysel Karanî Hz.leri Rasulullah (s.a.v) Efendimizi hiç görmediği halde muhabbet ve ruhaniyet yoluyla kendisinden özel terbiye ve feyiz almıştır.
Efendimiz (s.a.v) onu ashabına anlatmış, ismini vermiş, sıfatlarından bahsetmiştir. Ayrıca Hz. Ömer ile Hz. Ali’ye onu ziyaret etmelerini emretmiş ve onlara şu tavsiyede bulunmuştur:
“Onunla karşılaştığınız zaman sizin için istiğfar etmesini isteyin ki Allah sizi affetsin”140
İşte bu hale temiz ruhların tanışması, kaynaşması ve yardımlaşması denir. Zaten rabıta birbirini seven ve özleyen ruhların buluşmasından ibarettir.
- Kamil mürşidin uzaktaki müridinin hallerini Allah’ın izniyle bilmesi ve görmesi mümkündür. Ancak bu görme ve bilme şekli sınırlıdır.
- Mürşidin Allahu Teala gibi her şeyi gördüğünü ve bildiğini düşünmek haramdır, şirktir.
- Mürşitteki bütün yetkiler, feyiz ve nurlar Allahu Teala’nın ikramıdır. Yüce Mevla’mız ona neyi ne kadar verirse, mürşit ancak ona sahip olabilir. şah-ı Nakşibend (k.s), velilerin uzaktaki müridini nasıl gördüğünü şöyle belirtmiştir:
“Veliler her gördüklerini Cenab-ı Hakk’ın kendilerine ikram ettiği feraset nuru ile görürler. Öyle ki bu nur ile baktıklarında uzak ile yakının bir farkı olmaz.”
- Kamil mürşidin sahip olduğu yüksek ahlak, feyiz ve nurlar onun ruhâniyetinden ayrılmaz. Bu ruhaniyet zaman ve mekân ile bağımlı ve sınırlı değildir. Allahu Teala dilediği kullarına bu ruhaniyet yoluyla pek çok faydalar ulaştırır.
İmamı Rabbani’nin belirttiği gibi, bu faydadan bazen mürşidin de haberi olmayabilir.
- Bir mürit devam ettiği rabıtasında şeyhinin suretini düşünürken müşahede veya kendinden geçme gibi manevi hallere ulaşırsa, rabıtayı bırakıp gelen hale yönelmesi gerekir.
Bir keresinde şah-ı Nakşibend (k.s) Hazretlerinin müritlerinden birisi, huzurunda rabıta yapıyordu. Bir ara müritte manevi hal zuhur etti. Fakat mürit hâlâ rabıta ile meşgul olmaya çalışıyordu. şah-ı Nakşibend (k.s) durumu fark etti, müride hitaben:
“Bana rabıtayı bırak, sana gelen hale yönel!” diye uyardı.141
- Mürit, bir vasıta olmadan Cenab-ı Haktan ilim ve feyz alma gücüne ulaşamadıkça daima râbıtaya muhtaçtır. Arada bir vasıta olmadan feyz almaya güç yetirince vasıtanın terk edilmesi gerekir.
Zira o halde vasıtayla uğraşılacak olursa netice manevi gerilemeye gider. Ancak rabıtanın bırakılacağı zamanı mürit değil, mürşid belirler.
- Mürşidin sağlığında ondan başkasına rabıta edilmez. Bu iş ortaklık kabul etmez.
- Rabıtayı vasıta olmaktan çıkarıp gaye haline getirmek yanlıştır. Rabıtadan asıl maksat mürşidi düşünmek değil, onda tecelli eden ilahi nur ve rahmeti seyredip Yüce Allah’ı zikretmektir. Vesilelerin maksat kabul edilmeleri doğru değildir.
- İnsan kalbi çok hassas ve hareketlidir, devamlı değişim içindedir. Mürit her zaman aynı derecede uyanık ve sevgi içinde rabıta yapamayabilir. Bazen rabıta bozulur, zayıflar ve etkisi iyice azalır.
- Günahlara dalmak, farzları terk etmek, velilere itiraz ve düşmanlık yapan kimselerle oturup kalkmak ve onlara kulak vermek rabıtayı zayıflatır.
- Rabıtayı zayıflatacak durumlardan sakınmalıdır.
- Özellikle edebi az, itirazı çok münkirlerden kaçmalıdır.
- Edepli, muhabbetli ve Allah dostlarıyla rabıtası kuvvetli salih insanlarla beraber olmalıdır.
- Her şeyden önemlisi, kalbi dininde ve sevdiği hallerde sabit tutması için Yüce Allah’a dua etmelidir.