Cuma, Ocak 27

Müslümanın 4 Görev Alanı

Müslümanların görevleri esas olarak dörde ayrılır:
• Allah Tealâ’ya karşı olan görevler,
• Kişinin kendisine karşı görevleri,
• Aileye karşı görevler,
• Topluma karşı görevler.

Allah’a karşı görevler

Her akıl sahibi ve ergenlik çağına ermiş kimse, Allah Tealâ hazretlerini bilip yalnız O’na kulluk etmekle sorumludur. Bu kulluk, bir insan için en büyük nimet ve şereftir. Ancak Allah’a kulluk eden insan huzur bulur. Evladın anne babasını, kardeşin kardeşini, arkadaşın arkadaşını bilmesi gerektiği gibi, insan da en doğal hali olan kulluğunu bilmelidir. Aksi halde Rabbini unutur, karanlıkta kalır. Dünya hayatını bir hiç olarak yaşar. Ebedi olan ahiret hayatı ise azaba döner.
Allah’ın varlığını, birliğini, kudret ve azametini, mübarek emir ve yasaklarını bilir ve doğrularız. Bu bizim inancımızı gösterir. Sonra da namaz, zekât, oruç, hac gibi yükümlü bulunduğumuz ibadetleri seve seve yerine getiririz. Bunlardan feyz alır, büyük zevk duyarız. İslâm yurdunu koruma ve savunma da Rabbimize karşı görevlerimizdendir. Dine ve İslâm yurduna hizmet, bir müslüman için çok kıymetlidir. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur: “Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin.”
Kişinin kendi nefsi ile mücadelesi de bir cihaddır. Bundan dolayı önemli ilâhi bir görevdir. İslâm’ın verdiği bir içerisinde nefsini koruyan kimse, hem kendisine hem İslâm yurduna gereği gibi hizmet eder. Yüksek fedakârlıklar yüksek bir İslâm terbiyesi sayesinde meydana gelir.

Kişinin kendisine karşı görevleri

İnsanların kendilerine karşı da görevleri vardır. Bu görevlerin bir kısmı bedenlerine bir kısmı ruhlarına yöneliktir. Her müslüman için temiz ve pak olmak, güçlü bir bedene sahip olmak gereklidir. Bedenimiz, Allah’ın bir nimetidir. Yaratılış şekliyle O’nun harikalarından biridir. Her yönüyle insana hizmet eden bu bedene, bağımıza bahçemize, evimize arabamıza gösterdiğimiz özen gibi özen göstermeliyiz. Güçlü ve sağlıklı olmasına etmeliyiz. Sağlığa zarar verecek yiyeceklerden, içeceklerden ve davranışlardan kaçınmak, hastalık halinde de tedaviye dikkat etmek gerekir.
İslâm’da içki haramdır. Herhangi bir organı kesin bir lüzumu yokken kesmek haramdır. İntihar denilen cinayet haramdır. Çünkü bunları yapmak Allah’ın insana ikram ettiği hayata suikast demektir. Geceli gündüzlü aç durmak, helal şeylerden büsbütün nefsini kesmek gibi riyazetler de caiz değildir. İslâm’da toplumdan ayrılıp yalnız başına ibadetle meşgul olmak anlamındaki ruhbaniyet yoktur. Dinimizin emrettiği ibadet ve riyazetler orta bir halde olup, hayatın zevkini, mutluluğunu engellemez.
İnsan sağlam bir iradeye sahip olmalıdır. Yararlı şeyleri öğrenip yapmalı, yararsız şeyleri de terk etmelidir. Başkalarının hatalı davranışlarına özenmemelidir. Hakkın, doğrunun yanında olmalıdır. Her ne sebeple olursa olsun haksızlığın, zulmün, eziyetin yanında olmamalıdır. Kötü ve zararlı olan herhangi bir şeyi kıymetlendirmeye çalışmamalıdır.
Aklı ve zihni ilimle irfanla aydınlatmak, kalpte yararlı ve yüksek duyguları uyandırmak gerekir. İslâm’da ilim ve marifet kazanmak pek önemli bir görevdir. İnsan akıllıca yaşamalı ve daima gerçeğin peşinde olmalıdır. Bir hadis-i şerifte: “İnsanın dayanacağı şey aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.” buyurulmuştur.

Aileye karşı görevler

İslâm’da evlilik ve aile kurmaya önem verilmiştir. Aile içerisindeki fertlere de karşılıklı görevler düşmektedir. Erkeğin başlıca görevi eşiyle güzel geçinmek, onu korumak, geçim ihtiyaçlarını karşılamak ve ailesine bağlı kalmaktır. Efendimiz s.a.v.: “Kadınlara ancak kerim olanlar ikram eder, kötü olanlar da ihanet eder.” buyurmuşlardır. Kadın ise, eşinin namus ve şerefini korumak, kanaatkâr olmak ve israftan kaçınmakla görevlidir. Eşinin dine uygun isteklerine itaat ederek mutlu bir evliliğe yardımcı olur.
Çocuklar da anne babalarına gösterip sözlerini dinlerler. Kendilerinin hayatına sebep olan, yıllarca sevgi ve şefkatle korumuş olan anne ve babalarına karşı “öf” bile demezler. Anne babasına bakmayan, onların dine uygun emirlerini dinlemeyen, ihtiyaç zamanlarında yardımlarına koşmayan bir evlat, hayırlı bir evlat olmaz. İnsan olma şerefini kaybeder ve Allah Tealâ’nın azabını hak etmiş olur.
Anne babalar da, çocuklarını besleyip büyütür. Güzel ahlâk ile terbiye edip hayata hazırlarlar. Çocuklar arasında eşitsizliğe, haksızlığa yol açmazlar. Sakin, yumuşak davranışlarla terbiyelerine dikkat edip isyan etmelerine sebep olmazlar. Kardeşlerin başlıca görevleri ise birbirlerini sevmek, birbirlerine gösterip merhamet etmektir. Kardeşler arasındaki bağı korumak gerekir. Maddi bir çıkar sebebiyle kardeşler arasına bir husumetin girmesine izin vermemelidir.

Topluma karşı görevler

İnsanlar bir arada yaşar ve birbirlerine karşı görevlerini yerine getirirler. Bu olmadıkça toplum hayatı devam etmez. Düzenli, huzurlu bir hayatı elde etmek ve bunu sürdürmek güçleşir. Her insan yaşama hakkına sahiptir. Kimsenin hayatına haksız yere son verilemez. Bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmüşçesine büyük bir vebaldir. Bir insanın hayatını korumak ise bütün insanların hayatını korumuşçasına büyük bir iştir. Bütün insanlar hür yaratılmıştır. Geçerli bir sebep olmadıkça tutsak edilemezler. Ancak hiçbir hürriyet de toplumun kötülüğüne kullanılmaz.
Her müslüman, bütün insanların ve mutluluğunu istemelidir. İslâm, bu ahlâka sahip olanlara büyük önem verir. Kötülüğe meyilli insanların hallerine de acır ve doğru yola girmelerine çalışır. İnsanlar birbirlerini iyilikle ikaz etmeye ve hallerini düzeltmeye çalışırlar. Bu hiçbir zaman başkasının vicdanını baskı altına alma noktasına gitmez. Herkes kendi vicdanının hesabını Allah’a verecektir. Fakat kimsenin başka insanlara zarar vermesine de izin verilmez.
Herkesin namus ve şerefinin korunması gerekir. Bunun aksine bir davranış, , iftira, alay etme, sövme kesinlikle haramdır. Kendi namus ve şereflerine saygısı olanlar, başkalarının da namus ve şereflerini korurlar. İslâm, kişilerin mülküne saldırıyı, hırsızlığı ve gaspı da yasaklamıştır. Başkalarının malına göz dikmek hoş karşılanmaz. Herkes Allah’ın taksimine gösterir ve meşru yoldan kendi kazancını elde etmeye çalışır.
Sevgi ve kurallarına uygun ilişkiler, içinde yaşadığımız toplumu güven ve huzur toplumu haline getirir. Böyle bir toplumu elde etmek için herkes üzerine düşeni sabır ve akılla yerine getirmelidir. İyi davranışların karşılığını görememe ümitsizliğine kapılıp bu hal terk edilmez. İnsanların eziyetlerine katlanıp eziyet etmemek gerekir. Başkalarının kusurlarını görmeyip dost edinmelidir. Herhangi bir konuda yardıma ihtiyacı olanlara destek olmalı, her insana saygıdeğer bir varlık olduğu hissettirilmelidir.
Şunu unutmamalıyız ki, İslâm olmak hiçbirimizin kendi kazancı değildir. Bize lütfedilen İslâm nimetine karşı en büyük teşekkürümüz de, Allah Tealâ’nın bizden istediği gibi bir müslüman olarak yaşamaktır.