Pazar, Nisan 14

Tasavvuf Olmasaydı İslam’ı Sevemeyebilirdim

Rabia Christine Brodbeck’le Röportaj:
Tasavvuf Olmasaydı İslam’ı Sevemeyebilirdim
Allah dinin kurallar basamağını aşıp özüne inebilmiş, gönül zenginliği, akıl ve ruh yüksekliğine ulaşabilmiş mutasavvıflar vasıtasıyla beni İslam’la tanıştırdı.
Bir zamanların modern dansçısı. Şimdilerde tasavvuf yolunun yolcusu Rabia Christine Brodbeck İsvicre’de sade yaşantıya sahip sıradan bir ailenin üç kızından ikincisi olarak dünyaya gelir.
Daha genç kızken neden dansçılıkta karar kıldığını ancak yıllar sonra, İslam diniyle tanışınca çözer. Şöhreti yakalayanların özellikle de Batı dünyasında, kendilerini alkol ve uyuşturucu bağımlılığına kaptırması an meselesidir. Rabia Brodbeck’inse bu boğucu yaşantıdan kaçışı dansla olur.
Dansını bir tür “semaha” benzeten Brodbeck, İslam’ı seçtikten sonra yaşadığı değişime kendisi de şaşıyor. “Ne zaman ki İslam’la ve yüce yaratıcıya kullukla tanıştım, işte o zaman aradığım şeyi bulduğumu hissettim.
Aslında her zaman Allah’ı (c.c) arıyormuşum ama bunun farkında bile değildim. Tabi Allah Teâla (c.c) bunu bildiği için beni, doğru zamanda doğru insanlarla karşılaştırdı. Benim şimdi İslam dininde yaptığım amellerden aldığım haz, şöhret olduğumda sahne ışıkları ve alkışlar eşliğindeki mutluluğuma hiç benzemiyor. O zamanki mutluluğun ve sevinçlerin şu anki yaşantımın yanında hiçbir şey olduğunu kavradım. Simdi adeta cenneti yaşıyorum” diyor.
Rabia Hanım’ın, Fakr’a Övgü, Modern Dansçının Dönüşümü, Hazreti İnsan, Sonsuz Kulluk adlı kitapları var. Brodbeck, eserinde Allah’a giden yolda gönül penceresinden gördüklerinin serüvenini anlatıyor. Yazarın hayat öyküsünü de ara ara kesitler halinde bu serüvenin içerisinde bulabiliyorsunuz. Şöhretli bir dansçıyken yolu tasavvufa ve ülkemize çıkan, yıllardır İstanbul’da ikamet eden Rabia Christine Brodbeck ile sufiliği ve anneliği konuştuk …
Efendimiz ‘Ortayol’u Gösteriyor
Mutasavvıflar size neyi öğretti?
Sanatçı duyarlılığına sahip biri olarak tasavvuf ehlinde gördüğüm inanılmaz derinlik, gönül zenginliği, akıl ve ruh yüksekliği karşısında şaşkınlıktan büyülenmiş gibi oldum. Duasız, namazsız, her türlü manevi yaşantıdan, ruhun gıdasından uzak, tek basma bir bireyken böyle güzellikleri görmem ne kadar şaşırtıcı oldu bilemezsiniz. Aslında çok heyecanlı bir hayatım vardı ama her zaman Allah’tan uzak, kupkuru geçmişti. Cenab-ı Allah (c.c), heyecanlı olduğunu zannettiğim yaşantımdan daha da heyecanlı şeyleri vasıta kılarak beni İslam’la karşılaştırdı. Hamdolsun. Sadece imam ya da vaizlerin sözleriyle yetinmeyip Kur’an dinledim. Allah’ın zikredildiği meclislere katıldım. Doğrudan İslam’ın zenginliğinin ve güzelliğinin içinde buldum kendimi.

Tasavvufu, dünyadan el-etek çekmek anlamında algılayanlar olabiliyor. Kendi yaşantınızda bu tasavvufi hayat dengesini nasıl kurdunuz?

Tasavvuf bir kenara çekilmek değildir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v) kendi yaşantısıyla bize doğru olanı; ‘orta yolu’ gösterdi. Dinimizde günlük hayat o kadar net ve hazır bir şekilde sunulmuş ki hemen her konuda nasıl yaşayacağımızı biliyoruz. Tuvalete nasıl girileceğinden tutun da temizliğin yapılış seklinden, yemeklerin nasıl şifa olacağına kadar her şeye ‘ölçü’ getirilmiş. İşlerinizi Allah’ın istediği şekilde, hakkını vererek yapıyorsanız sürekli yükseliştesiniz.
Tasavvuf yolunda yürüyüş mekana değil kalbe bağlı bir şey. İşlerinizi doğru yapıyorsanız, doğru ilişkiler kurabiliyorsanız, güzel aile hayatı yaşıyorsanız, tamamdır. Ben, İslam’ın bu özelliğinden o kadar etkilendim ki!..
Hıristiyan mistik yaşantısında manastıra kapanırsınız ve sanki bütün dünyadan el-etek çekmiş olursunuz. İslamivet’te bunun tam tersini görüyoruz. Müslümanlığın kendisi başlı başına yaşama sanatı.
Modern zihniyetin karmaşası insanı güvensizliğe sevk ediyor. Oysa Allah öyle güzel reçete vermiş ki, hayatı mükemmel bir şekilde yaşayabilir, huzurlu, uyumlu, aşk dolu bir yaşantıya ulaşabilirsiniz. Yeter ki hayatın içinde olup güzel işler yapın. Çocuk yetiştirip vakıf çalışmalarına katılın, ailenize, topluma hizmet edin… Böylelikle manevi yönünüz gelişir ve olgun bir Müslüman olma yolunda hızla ilerlersiniz. İslam ve tasavvuf hayatın bu kadar içinde. Türkler bazen çok tuhaf geliyor bana. Ya çok dindar oluyorlar ya da tamamen Avrupai. Ben modern görüşe sahip İsviçreli bir Müslüman olarak Doğu ile Batı arasında köprü kurabildiğimi, eğlenceli ve huzurlu yasayabildiğimi düşünüyorum.
Kadın evliya denince aklımıza önce ehli beyt sonra geçmişte yaşamış evliya hanımlar geliyor. Günümüzde de evliya hanımlar var mı?
Aslında gizli birçok evliya kadın var. Allah biz kadınları öyle yaratmış ki, çalışırsak O’na daha hızlı bir şekilde yakın olma imkanına sahibiz. Mevlana’nın bahsettiği ‘hak nur’ mertebesine ulaşabilmemiz daha kolay.
Biliyorsunuz cennet annelerin ayağı altında. Ama unutmamamız gereken bir şey de hızla yükselmesi mümkün olan kadının aniden düşebileceği. Çünkü bizim nefsimiz çok büyük. Hemen bozulup kaybedebiliyoruz. Fakat dikkatli olabilirsek ve kazandıklarımızı koruyabilirsek nur dolu bir hayatı yaşarız. 21. yy’da evliya olmak daha kolay. Teknoloji sayesinde tefekkür edebilmemiz için bize her imkan sunulmuş …
“Tasavvuf yolunda yürüyüş kalple ilgili bir şey. Günlük hayatın koşuşturması içinde işlerinizi Allah’ın istediği şekilde, hakkını vererek yapıyorsanız manevi olarak sürekli yükselirsiniz. İslam’ın hayatı kucaklayan bu yanı beni öyle etkiledi ki anlatamam! ”
Örnek Ol ve Hiçbir Şey Söyleme; Yalnızca Yaşa.

“Annelik”, kadınlara tasavvufi yaşantıda ne gibi artılar veya zorluklar getirebilir?

Kadınlık, içerisinde annelik mertebesini barındıran bambaşka bir şey. Aslında güzelliklerin hepsi annelikle bağlantılı. Anneliğin getirdiği merhameti yakalayabilirseniz çözüme ulaşmış olursunuz. Annelik hassasiyetine, ince duygusuna ulaşmak illa ki kadın olmakla alakalı değil. Evet, çocuk sahibiyseniz bu duygu size Allah’ın (c.c) yardımıyla daha kolay gelir ama erkeklerin ve anne olamayan hanımların da bu merhamete ulaşması mümkün. Allah Resûlü (s.a.v) ve Hz. Ebubekir’de (r.a) merhametin hadsiz boyutunu görebilmemiz bunun en güzel delili. Ayrıca belirtmek isterim ki, kadınlığı savunmak adına çıkarılan feminizm faydalı bir şey değildir. Batı’da yaşadım ben bunu. Şimdi Müslümanlar da feminizme kulak veriyor. Hatta öyle mutasavvıflar var ki, Avrupa’da “Feminizm ve İslam” konulu seminerler düzenleyerek kendilerini savunma yapmak zorunda hissediyorlar. Bence bu aşağılık kompleksinden başka bir şey değil.

Çocuklara Dini Öğretirken Nelere Öncelik Verilmeli?

Toplumumuzda kalıplaşmış “sert anne” modeli var. “Şunları yap, bunları yapma” diye emirler yağdırılır. Öncelikle bilmeliyiz ki, anneviz diye çocuğumuza, “emretmerniz” din eğiminde bizi başarıya ulaştırmaz. Pek çok konuda olduğu gibi çocuğun sağlıklı eğitilmesinde de “muhabbet” yolu tercih edilmeli. Peygamberimiz de (s.a.v) böyle yapmıştı. Günümüzde ise ebeveynlere “Örnek ol ve hiçbir şey söyleme; yalnızca yaşa. diyorum.” Anne-babanın en önemli özelliği sevebilme kapasiteleridir. Çocuğun dinini öğrenmesi için ona ruhunun gıdasını vermeniz gerekir. Mesela, “çağrı” filmini biz oğlum Sezai ile birlikte seyretmiştik.
Oğluma Peygamber Efendimiz’i (s.a.v) sık sık anlatırım. Bir gün ona “Yanlış veya günah ne yaparsak Resûlullah (s.a.v) bizi görür ve iğnenin batması gibi acı hisseder” dediğimde Sezai çok şaşırdı. Ağladı, ağladı …
“Namaz kıl, ihlas suresini oku” demekle olmuyor. Evladınızın kapasitesini artırmanız lazım. Çocuk duayı güzel okuyunca herkes “aferin” diyor. Asıl önemli olan “şuur” verilmiyor. Sezai, “Allah’ı göremiyorum” diye çok üzülüyordu ama ben ona “Çok çalışacaksın, öyle evliyalar var ki onlar rüya görüyor, güzel şeyler yaşıyor, çalışırsan sen de ulaşırsın…deyip ümit verdim. “O nasıl söz öyle! Allah’ı (c.c) göremezsin. Sen ibadetlerini yap!” diyerek kızsaydım anlattığım dini bilgiler etkili olmazdı.
Peygamberimiz’i (s.a.v) Anlatmak Lazım
Çocuğa dini eğitim verirken Allah Resulü’nü (s.a.v) ve ehli beytini anlatmak lazım. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve ehli bevt ile ilgili bilgilerinizi fırsat buldukça çocuğunuzla paylaşmalısınız. Onların nasıl konuştuğunu, neler yaşadığını çocuklar da öğrenip hissetmeliler. Yeri geldiğinde çocuğunuzla beraber ağlamalısınız. Çocuğun kalbine atılan bu tohum zamanla kök salıp büyüyecektir …
Müslümanların yaşam tarzı size neler düşündürüyor?
Hayır sandığımız şer, şer sandığımız hayır olabiliyor. Biz Avrupalıların medyaya yansıyan “renkli” yaşamları mutlulukla dolu zannediliyor ve “Hayatları ne kadar eğlencelidir kim bilir” diye düşünülüyor. Oysa mutluluğa, manevi sıkıntı yaşamadan eğlenebilmeye o kadar muhtaç ki pek çoğu … Benim şimdi İslami amellerde aldığım haz, şöhret olduğumda sahnede alkıştan arasında hissettiğim mutluluğa hiç benzemiyor. Simdi adeta cenneti yaşıyorum. Cuma, kandil ve bayram günleri o kadar rahmet yağıyor ki… Bir de gönlü Allah’la olan kimselerle birlikte iseniz melekler de eşlik ediyor bu rahmete.
Neslihan BEYHAN’ın bu yazısı Nisan 2006 tarihli SEMERKAND AİLE DERGİSİ’nin 7. sayısında yayınlanmıştır.