Çarşamba, Ocak 25

Hikem-i Ataiyye 7

‎46. Günahları, seni Allah hakkında hüsnüzandan menedecek kadar gözünde büyütme.... Çünkü Rabbini bilen, O’nun keremi yanında günahı küçük görür.
Açıklama: Kullar Allah’a karşı havf (korku) ve reca (ümit) arasında olmalı, ikisini de tamamen terketmemelidir.
Yeni başlayanlarda havf daha ağır basmalı, ortadakiler için havf ve reca eşit olmalı, nihayet ehli için ise reca daha galip olmalıdır.
Kul tövbe edince Allah affeder.
Mevlâ (c.c) buyurur ki:
“De ki: Ey (günah işleyerek) nefislerine zulmeden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz O bütün günahları bağışlar. Muhakkak O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir” (Zümer 39/53).
Kul günahına üzülecek fakat Allah’tan ümidini kesecek kadar veya Allah’ın (c.c) rahmeti hakkında zannını bozacak derecede günahı gözünde büyütmeyecektir. Çünkü Allah’ın af ve merhametinin yüceliğini bilen kişi tövbe ettiğinde O’nun şefkat ve keremi yanında günahın küçük bir şey olduğunu görecektir.
İmam Busayrî (k.s) meşhur Kaside-i Sürde’sinde şöyle der:
“Ey nefis, gözünde büyüttüğün bir küçük günahtan dolayı ümidini kesme.
Çünkü büyük günahlar bile Allah’ın (c.c) mağfireti karşısında küçücüktür.
Allah’ın (c.c) rahmeti taksim edileceği zaman, Umulur ki herkese günah nisbetinde gelir.” Resûlullah (s.a.v) buyurmuştur ki:
“Sizler günahlar işleseniz ve nihayet günahlarınız Komaya ulaşsa, sonra da tövbe etseniz, elbette Allah Teâlâ tövbelerinizi kabul eder.” 21

“Kullar hiç günah işlemeseler Allah onları götürüp yerine günah işleyip sonra tevbe eden bir kavim getirir ve onları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.” 22
Evet… Allah’ın (c.c) azabı çok acı ve gazabı çok şiddetlidir. Fakat bu, tövbe etmeyenler içindir. Dilerse tevbe etmeyeni de bağışlayabilir.


21 Kenzü’l Ummâl, nr. 10222.
22 Müslim, Tevbe, 11.

‎47. Sana Allah’ın adaleti mukabele ettiğinde günahın küçüğü yoktur. Fazl ve ihs...anı yöneldiğinde ise büyük günah yoktur.
Allah’ın bu dünyada kullara ihsan ve nimetleri o kadar çoktur ki kula adaletiyle (kulun hak ettiğiyle) muamele etse kul küçük bir günahın bile hesabını veremez.
Fakat Allah (c.c) lütfuyla yöneldiğinde büyük günahların bile önemi olmaz.
Resûlullah (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde, “Hesap günü karşısına doksan dokuz tane ve gözün alabildiğine büyük bir günah defterleri çıkan, sonra karşısına sevap defteri olarak içerisinde ‘lâ ilahe illallah’ yazan bir kâğıt çıkıp günah defterine galip gelen bir adamdan” bahsetmiştir.23


23 Tirmizî, İmân, 17.


48. Kalp için senin onu makbul görmediğin ve senin gözünde varlığı hakir olan bir ibadetten daha faydalı bir amel yoktur.
Açıklama: Kul, Allah’ın (c.c) nimetlerine karşı amelini hakir ve kıymetsiz görmelidir. İbadeti ne kadar çok olsa da “ne yaptım ki”, “benim amelim ne ki?” demelidir ve öyle inanmalıdır. İşte bu şekilde yapılan ibadet kalbi diriltir ve şühûda elverişli hale getirir. Kalp ilâhî varidatlara (lütuf ve ihsanlara, marifete) mahal olur.


23 Tirmizî, İmân, 17.


‎49. Allah (c.c) varidatı (marifet nurlarını) sana ihsan etmiş ki böylece O’na y...önelesin.
Açıklama: Varidat yani kulun kalbine gelen ilâhî nurlar üç kısımdır.
İlk kısım bu maddede zikredilen vâriddir ki yeni başlayanlara gelen nurlardır. Buna “intibah varidi” denilir. Bu nurlar kulu zulmetten kurtarıp, uyanmasını ve zikre yönelmesini sağlar. Diğer iki varidat bundan sonraki hikmetlerinde zikredilecektir.
• Allah (c.c) varidatı sana ihsan ediyor ki böylece seni başkalarının elinden kurtarıp, eserler kulluğundan hürriyete kavuşasın diye…
Açıklama: İkinci kısım varid “ikbal (yönelme) varididir. Bu vârid, Allah’ın kulun kalbine attığı öyle bir nurdur ki kul bu nur ile Rabbinin zikrinde hareket bulur ve her şeyi unutarak devamlı onu zikretmeye başlar. Masiva (Allah’tan (c.c) başka her şey) zindanından kurtulur ve eserleri değil, sırf müessiri Allah’ı (c.c) görür.
• Yine varidatı gönderiyor ki varlığının zindanından şuhûd arazine çıkasın…
Açıklama: Üçüncü kısım vârid “visal (ulaşma) vâridi”dir. Bu vârid ile kul kendi mevcudiyetini dahi görmez olur, hissiyatını dahi müşahede edemez. Mevlâ’nın şühûdunda fâni olur.


‎50. Nurlar; kalp ve sırların bineğidir. Açıklama: Kalp; mefhum ve manaları kabu...l eden hakikattir. Sır ise, tecelliyatı kabul eden hakikattir. Sır kalpten daha ince ve daha paktır.

Denilmiştir ki; her ikisi de ruh için kullanılan bir isimdir. Ruh günahlarla, şehevatla ve gafletle kirlendiği müddetçe ona “nefis” denilir. Biraz akıllanıp, kendini bazı günahlardan menettikçe “akıl” denilir. Gafletten kurtulup huzura yönelince “kalp” denilir. Beşerî alâkalardan kurtulup mutmain olduğu zaman (tamamen huzura kavuştuğunda) ise “ruh” denilir. His karanlığından tamamen sıyrılıp, saf hale geldiğinde ona “sır” denilir. Yani bunların hepsi aslında aynı mahiyettir ve nuranî bir latifedir. Hal ve makamına göre ismi değişir.
Allah (c.c) bir insanı huzuruna erdirmek istediğinde ona nurlarını göndererek yardım eder. Ta ki o nurlar bir binek gibi insanı kolaylıkla maksuda taşısın ve huzura ulaştırsın…
Yani kalpler ve sırlar nur bineğine binerek maksuda ulaşır. Nurlar onlara yol gösterir.

‎51. Nefsin askeri zulmet olduğu gibi kalbin askeri de nurdur. Allah bir kula ya...rdım etmek İstediğinde onu nurlar ordusuyla destekler ve zulümat ve ağyar yollarını keser.
Açıklama: Nefis ile kalp devamlı savaşmaktadır. Bu savaşta zulmetler nefsin, nurlar ise kalbin yardımcılardır. Allah (c.c) bir kula yardım murat ettiğinde zulmetlerin ve masivanın yollarını keser, nurları fazla gönderir. Böylece kul muvaffak olur.

‎52. Keşif nura, hüküm basirete, yönelme ve yüz çevirme ise kalbe aittir.
Açıkla...ma: Nurlar sayesinde yol açılır, ilerisi görülür. Basiret insana iyiyi iyi, kötüyü de kötü gösterir. Kalp de iyiye yönelir ve kötüden yüz çevirir.
Mesela içersinde akrepler, yılanlar, altınlar ve gümüşler olan karanlık bir odaya giren bir insan lambayı açtığında orada neler bulunduğunu görür. Basiretiyle altınların iyi, yılanların ise kötü olduğuna hükmeder. Kalbiyle altınlara yönelir ve yılanlardan uzaklaşır.
‎53. Taat ve ibadetine, senden zuhur ettiği için sevinme. Onları sana Allah (c.c...) hediye ettiği için sevin. “De ki: Bu Allah’ın fazlı ve rahmeti sebebiyledir. İşte bununla sevinsinler. Bu onlann topladıklanndan daha hayırlıdır” (Yûnus 10/53).
Allah’a (c.c) ibadet edip, rızasına göre hareket ediyorsan, sen yaptığın için sevinme. Çünkü o zaman nankörlük etmiş olursun. Zira Allah (c.c) buyurur ki: “Kim uğraşıyorsa nefsi için uğraşıyor. Çünkü Allah âlemler(in ona ibadet etmesin)den müstağnidir”(Ankebût 29/6).

Allah’ın (c.c) kimsenin ibadetine ihtiyacı yoktur.
Hadis-i kudsîde Mevlâ (c.c) buyurmuştur ki: “Evveliniz, âhiriniz, insiniz, cinniniz (herkes) sizden en takvalı olan birinin kalbi üzere olsanız bu benim mülkümde bir artış sağlamaz (takvalı olmanız sizin içindir).” 24

Bilakis kişi Allah’ın (c.c) lütuf ve ihsanının kendisinde zuhur etmesine sevinmelidir. Metinde geçen âyette belirtildiği gibi “Allah’ın bir fazlı olduğu için ve hidayet ve tevfik ihsan eylediği için” sevinmelidir. Böyle bilmek, ucub ile yapılan her taat ve ibadetten daha hayırlıdır.



24 Müslim, Bin ve’s-Sıla, 55.


‎54. O, kendisine gidenleri de, varanları da amel ve hallerini görmekten koparmı...ştır. Gidenler, amellerinde sadık olduklannı yakînen bilmedikleri için; varanlar ise, O’nun şühûduyla hallerinden gafil oldukları için…
Açıklama: Sâlikler (gidenler) ve vâsıllar (ulaşanlar) zahiri amellerini ve bâtınî hallerini görmezler.
Sâlikler her ne zaman güzel bir amel işleseler veya güzel bir hal görseler Allah’tan (c.c) haya ederler ve amellerini noksan görüp, nefislerini kınarlar. Allah’ın (c.c) fazlına itimat edip, amel ve hallerini önemsemezler. Çünkü onlar amelde acaba ihlâslı mı veya hallerinde sadık mı olup olmadıklarını kesin olarak bilemezler.
Vâsıllar ise Mevlâ’nın şühûdundan dolayı zaten sarhoşturlar. Onların başka bir şey görmeleri muhaldir. Her hareketleri Allah (c.c) ile, Allah’tan ve Allah’adır.

‎55. Tamah tohumu ekmedikçe zillet dalları uzamaz.
Açıklama: Tamah; başkalarının... elinde olan şeylere heveslenmek, onlara istekli olmak ve göz dikmektir. Sebebi ise onlarda bir fayda olduğunu vehmetmektir.
İnsan, başkalarının kendisine bir faydası veya zararı olabileceğini vehmetmesi sebebiyle onlara tezellül eder (Yani onlara boyun eğer, kendini küçültür). Oysa fayda veya zarar ancak Allah’tandır (c.c). İnsanları görüp, onlara itibar eden zelil ve hakir düşer.
Mevlâ’nın himayesine ve şühûduna erebilmek için O’ndan başkasından soyutlanmak gerekir. Duhâ süresindeki,

“Rabbin seni yetim (tek başına, yalnız, kimsesiz) buldu da himaye etmedi mi?” (Duna 93/6) âyet-i kerîmesinde de buna işaret vardır.
İbrahim (a.s),
“Ben batıp giden şeyleri sevmiyorum” demişti (Enam 6/76). Allah’ın dışındaki her şey yok hükmündedir.
Ateşe atılacağında Cebrail (a.s) ona gelerek,
– Benden bir isteğin var mı, diye sorunca,
– Senden yok, dedi. Cebrail,
– Allah’tan var mı, ileteyim, deyince,
– O’nun benim halimi bilmesi yeterli, söylememe gerek yok, diye cevap verdi.
Burada İbrahim (a.s) Allah’ı (c.c) kendisine Cebrail’den (a.s) ve istemekten daha yakın gördü. Mancınık ile ateşe atıldığında ise Allah’ın lütfü ona yetişti.
ibrahim (a.s) Allah’tan başka kendisini meşgul eden her :( .oyi düşman gördü ve bütün himmetini Allah’a sarfetti.
“Rabbü’l-âlemin hariç hepsi benim düşmanımdır” (Şuarâ 26/77).
O halde bizler de Hz. İbrahim gibi olmalı, Allah’tan (c.c) başkasına sırtımızı dayamamalıyız.
Hz. Ali (r.a) Basra’da bir camiye girdi. Orada insanlara vaaz eden vaizler gördü. Hepsinin yanlışlarını bulup, düzeltti. Sonra Hasan-ı Basrî’yi gördü. Onda bir rüşd ve hidayet siması gördü ve ona,
“Sana bir şey soracağım. Eğer bilirsen seni bırakacağım” dedi ve şöyle sordu:
“Dinin binası nedir?” “Verâ (takva)”.
“Dinin fesadı (bozulması) nedir?” “Tamah” dedi. Hz. Ali,
“Otur ve sohbetine devam et. İnsanlara senin gibilerin sohbet etmesi gerekir” dedi.