Pazartesi, Aralık 12

Namaz kılmak neden bu kadar zor geliyor?”

İnsanları yönlendiren, zevkleri ve menfaatleridir. Evvela Müslüman kendisini gayrimeşru zevklerinden ve menfaatlerinden geri çekecek, ondan sonra daireye girecek ve diyecek ki: “Şimdiye kadar canımın istediğini yaptım, bundan sonra Allah’ın isteğine tâbi olacağım.” Bu karar, insanın dünyasını ve ahiretini cennet etmeye yeter. Allah’ın isteğine tabi olmak güçlü bir ister. Bu da ancak tahkiki dersleri ve sohbetleriyle olabilir. Bana göre, namaz kılabilmek için insanın evvela çevresini değiştirmesi lazım. Arkadaşların, dostların, vakit geçirilen muhitin insan üzerinde müspet veya menfi tesiri vardır. Bu o kadar da kolay değildir amma cennet ucuz değil. Mesela Erzincan’a gittiğimde akrabalarımdan evvel Rafet Kavukçu ağabeye gitmek istedim. Yeğenim dedi ki: “Randevu alalım da öyle gidelim.” “Hayır” dedim, “gideyim, kapısını görüp döneyim. Bu bile bana yeter.”
80 yaşındayım. Hâlâ manevi hayatıma faydalı olacak insanların yanına gidiyorum. Çünkü haramlar sel gibi akıyor. Haramları süslediler, haramları reklam ediyorlar. Bu müthiş zamanda mecburen iyilerin, alimlerin yanına gitmek gerekiyor. Her okuyamayabiliriz. Amma öyle insanlar var ki, yaşayışıyla, hal ve hareketleriyle bize ilmihali anlatır. Onlardan faydalanmak aklın gereğidir.
Dikkat edilirse, namaz kılmayan, camiye gitmeyen kişi, evvela dünyada çeker. Camiler Nuh’un (as) gemisidir. Bilindiği gibi Nuh aleyhisselam gemisine hayvanları aldı amma oğlu o gemiye binmedi. Çeşitli sebeplerle namaz kılmayanlar da, Nuh aleyhisselamın gemisine binmemiş sayılır. Düşünmek lazım: O gemiye alınmayanlar kimlerdi? Bunu araştırmak, okumak lazım…
Namaz kılan kişi fiziken ilan eder ki: “Benim bir önemim yok. Benim önemim, Allah’ın emirlerine tâbi olduğum kadardır.”
İmza günlerinde veya konferanslarımda soruyorlar: “Çocuklarımıza namaz sevgisini nasıl aşılarız? Onları namaza nasıl alıştırabiliriz?” Ben de diyorum ki, İslamiyet’i evvela kendimiz yaşayacağız. En iyi tebliğ, hal ile yapılan tebliğdir. Ben çocuklarıma ve torunlarıma namaz kılın demedim. Amma namazı, her türlü işimin önünde tuttum. Seyahatlere çıkacağım hanım ve çocuklar hep beraber otururken hesaplardım, hangi arabaya bineyim, nerede ve saat kaçta mola verir ki namazı kaçırmayayım? Çocuklarım namaz konusundaki hassasiyetimi görerek büyüdüler. Belki namaz kılın desem, enaniyetlerine dokunurdu, darılırlardı.
Benim de canım bazen istemeyebiliyor. Hastayım, yaşlıyım. Zorlanabiliyorum. Amma canım istemediği halde namaz kılıyorsam, bu Allah’ın bir lütfudur. Çünkü canı istemediği halde namaz kılan kişi, Allah istediği için namaz kılmış olur ve daha ihlaslıdır. İhlas, bir işi yalnız ve yalnız Allah rızası için yapmaktır. Bir arkadaş sordu: “İsteksiz , namazın sıhhatine mani midir?” “İsteksiz , sevabı artırır.” dedim, arkadaş şaşırdı. “Olur mu öyle şey!” dedi. “Eğer şevkle, manevi lezzet için namaz kılsan, o şevk ve zevk için kılmış olursun. Amma canın istemediği halde kılsan, kılmış olursun.” dedim.
Bazı geceler uyanıyorum. Saate bakıyorum, imsak girmiş. Hanımdan için yardım istiyorum. “Hanım, yakında öleceğiz!” diyorum “İyisi mi edelim.”
“Nereden biliyorsun yakında öleceğini?” diyor. “Biyolojik olarak ömrü bitirdim, takvimler bunu gösteriyor.” dedim.
Her namazımızı son namazımızmış gibi kılsak, namaz bize usanç vermez. Öğleni kıldım, ikindiyi düşünmem. Çünkü ikindiye çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum.
Hem düşünmek lazım. Yaptığımız işler namazdan daha mı kıymetli? Namazdan daha kıymetli bir iş olamaz. Mezarlıklar diyor ki, “dünyada ebediyen kalmayacaksın…” Burada ne ettiysek, ahirette onu bulacağız..
Zaman Gazetesi
Hekimoğlu İsmail