Cumartesi, Aralık 17

Günahın Cezası ve Temizlenme Yolları

Her günahın bir cezası vardır. Ancak Allah’ın affettikleri hariç. Bu ceza, günahın miktarına göre ve kulun bildiği şekilde değildir. O, Allah’ın dilemesi ve ezeldeki takdirine göredir.
Günahı cezası çoğu kez kalpte olur. Bu, kalplerin hasta oluşu şeklinde tezahür etmektedir. Ceza çoğu kez de cesette olur. Bu ceza bazen mallarda, bazen ailede, bazen İslam alimlerinin ve müminlerin gözünde itibar ve mevkiin yitirmede kendini gösterir. Bazen ahirete bırakılır ki, bu cezaların en büyüğüdür. Bu tür ceza tövbe etmeden ölen büyük günah sahipleriyle günahında ısrar eden, fiilinde kibir ve büyüklenme hâlinde olan kimselere mahsustur. Çünkü, eğer günahın cezası acilen dünyada verilseydi, dünya ölçülerine göre olacağından bu ceza kolay olurdu. Ahirete bırakılınca ceza ahiret ölçülerine göre verileceğinden şiddeti büyük ve ağır olur.
Bir haberde şöyle buyurulmuştur:
“Allahu Teala bir kula hayır murat ettiği zaman, günahının cezasını (dünyada) peşinen verir. Kötülük murat ettiği zaman da cezasını geciktirir ve ahirette tam olarak verir.”326
Bil ki, dünyadan elde edemediğine üzülmek, hırs ile dünyaya yönelmek kul için bir çeşit ceza olduğu gibi, dininden kaybettiğine hiç aldırış etmeyerek eline geçen dünya malına sevinmek de bir tür cezadır.
Bazen, isyana sebep oldukları zaman, afiyetin devam etmesi ve zenginliğin artması da bir nevi cezadır. (Çünkü kul hâline aldanıp isyana devam etmekte ve ahiretini unutmaktadır.)
Bazen, bir günahın cezası, onun gibi bir günah yahut ondan daha büyüğüne saplanmak olur. Nitekim bir taatın sevabı da kulun bazen onun gibi bir taata, bazen de ondan daha faziletlisine ulaştırılması şeklinde ortaya çıkar. Şu ayet-i kerimede ilk duruma bir işaret vardır:
“Allah size sevdiğinizi gösterdikten sonra isyan ettiniz.”327
Burada sevilen şeyin afiyet ve zenginlik olduğu söylenmiştir.
Nitekim bazen de fakirlik ve hastalık, kulun günahtan korunmasına sebep olduğunda bu Allahu Teala’dan ona bir rahmet olmaktadır. Bununla birlikte günaha ve isyana sebep olduklarında da kötülüklerin kaynağı durumundadırlar.
Bil ki, hilim (yumuşaklık) cezayı kaldırmaz, fakat geciktirir. Çok halim olan Yüce Mevla’nın bir sıfatı da cezayı çok geciktirmek değil, bir zaman sonra vermektir. Bu manada Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
“Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen şeylerle şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık.”328
Bu ayette bahsedilen kimselerin, şımarıp isyana dalmalarından altmış sene sonra yakalanıp cezaya çarptırıldıkları söylenmiştir.
Bir haberde şöyle buyurulmuştur:
“Bir takım günahlar vardır ki onları ancak geçim sıkıntısı ve derdi temizler.” Diğer bir rivayette ise; “Onları ancak çekilen keder ve üzüntüler temizler.”329
Mübah dünya ihtiyaçlarını gidermek için çekilen sıkıntılar fakirlerin günahları için birer keffarettir. Bu endişe ve üzüntü ahiret amellerinden kaçırılan şeylere olursa, o zaman müminler için birer manevi derece olur. Ancak bu endişeler dünya sevgisi ve hırsı ve onu toplama için olursa, sahibi için birer ceza olurlar.
Seleften birisi demiştir ki: “Kişiye günah olarak, istiğfar etmediği dünya sevgisi yeter.”
Bir başkası da demiştir ki: “Kulun, başına gelen dünya sıkıntılarını gidermek için gösterdiği gayreti, kaçırdığı ahiret amellerine ve ona hazırlanmaya göstermemesi günah olarak kendisine yeter.”
Hz. Aişe’nin rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Mümin kulun günahları çoğalıp da, onlara keffaret olacak amelleri bulunmayınca, Allahu Teala ona çeşitli gam ve üzüntüler verir; bunlar onun günahlarına keffaret olur.”330
Denilmiştir ki: “Herhangi bir zamanda kulun kalbine sebebini bilmediği bir üzüntü arız olursa bu, hatalara keffaret olan üzüntüdür.” Bu üzüntünün, aklın bedenin işlediği hatayı düşünmesi ve muhasebe etmesi anında oluştuğu, aklın zaruri olarak bu hüzne kapıldığı ve sanki sebebini bilmiyormuşçasına onu kulun üzerinde tezahür ettirdiği söylenmiştir.”
Yakub’un (a.s) haberlerinde geçtiğine göre Allahu Teala kendisine şöyle vahyetmiştir: “Eğer ezeli ilmimde sana inayetimi takdir etmeseydim, uzunca yalvarış ve yakarışlarına icabeti geciktirerek sana karşı amirlerin en cimrisi olarak davranırdım. Fakat sana (takdir ettiğim özel) inayetimden dolayı kendimi, senin kalbinde merhametlilerin en merhametlisi ve hüküm verenlerin en güzel hüküm vereni olarak yaptım. Sana katımda, başka bir amelinle değil, ancak Yusuf’a karşı çektiğin üzüntüyle ulaşabileceğin bir makam takdir ettim. Seni bu makama ulaştırmak istedim. (Onun için bu üzüntüyü sana tattırdım)”
Yine rivayet edildiğine göre, Cibril (a.s) zindanda Yusuf’un (a.s.) yanına girince, Yusuf (a.s): “Kederli ihtiyarı (babamı) nasıl (ne halde) bıraktın?” diye sordu. Cibril (a.s.): “Senin için yüz tane sevgiliyi kaybetmenin hüznü gibi acı çekmektedir,” dedi. “Peki, bunca hüznüne karşı Allahu Teala katında kendisine ne var?” diye sorunca, Cibril (a.s): “Yüz şehit sevabı var.” cevabını verdi.
Seleften birisinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kul herhangi bir günah işlediğinde; üzerinde bulunduğu yer onu içine batırmak, kendisini örten gök de bir parça halinde kafasına düşmek için Allah’tan izin isterler. Allahu Teala da onlara: “Kulumu bırakın ve ona mühlet verin, onu siz yaratmadınız. Eğer onu siz yaratmış olsaydınız, hiç şüphesiz ona acırdınız. Bekleyin, umulur ki, bana tövbe eder ve kendisini affederim. Belki kötü hâlini güzelleştirir, ben de kötülüklerini iyiliğe çeviririm,” der.
Burada şu ayet-i kerime de anlatılan manaya bir uygunluk vardır. Ayette şöyle buyurulmuştur:
“Şüphesiz Allah zeval bulmasınlar diye yeri ve göğü tutmaktadır. Andolsun gökler ve yer yıkılsa onları Allah’tan başka kimse tutamaz. Şüphesiz O, halimdir, çok bağışlayandır.”331
Yani Allah, insanların isyanları yüzünden gök ve yerin yıkılmasını engellemektedir. Onların isyanlarına karşı çok halimdir ve kötü hallerini de çok bağışlayandır.
Bu ayetin tefsirinde şöyle denmiştir: “Allahu Teala kulların günahlarına bakınca gazaplanır. Bunun üzerine yer sallanır, gök titrer. O zaman semanın melekleri inip yerin eteklerini tutarlar. Yerlerin melekleri de yükselip göklerin eteklerini tutarlar ve devamlı ihlas süresini okurlar. Nihayet Allah Teala’nın gazabı sakinleşir: “Allah gökleri yıkılmaktan tutar, korur.” ayetiyle anlatılan budur.”
Alimlerden birisi demiştir ki: “Yeryüzünde (Allah’a isyan için) çan çalınınca ve cahiliyye dua (ve işleri) yapılınca, Allah Teala’nın gazabı şiddetlenir; yeryüzündekilere azap etmek ister. Fakat, yeni okuma yazma öğrenen çocuklara, mescitleri imar edenlere, Allah için birbirini seven ve ziyaret edenlere bakınca ve müezzinlerin sesini işitince, yumuşar ve affeder. “O, çok halim ve affedicidir.” ayetiyle anlatılmak istenen budur.