Dünyada kendini misafir ve yolcu gibi kabul et” hadisini okuyunca üç kelime dikkatimi çekti.
“Dünya”, “misafir” ve “yolcu”.
Dünya bir misafirhane, insan ise bir yolcu ve misafir.
...
Yolcu, devamlı hareket halindedir ve gittiği her yerde misafirdir.
Her uğradığı menzilde ve durakta kalış süresi bellidir ve geçicidir.
İster otelde kalsın, isterse tanıdığı bir dostunun evinde kalsın, durum değişmez.
Demek ki, misafirin kaldığı ev kendine ait değildir, bir başkasına aittir.
İnsan dünyada misafir olduğuna göre, dünyanın kendisi bir misafirhane, bir han ve bir kervansaraydır
Her gün dolar boşalır. Bir kafile gelir, öbür kafile gider. Geçicidir, kalıcı olamaz.
Misafir, serbest hareket edemez, rast gele davranamaz.
Ev sahibinin izni ve müsaadesi ölçüsünde yer, içer, yatar, kalkar ve iş görür.
Dünya misafirhanesine gelen her yolcu da, bu âlemin Sahibinin izni ve müsaadesi ölçüsünde hayatını düzene ve nizama sokar.
***
Dünya bir kışla, bir mektep ve bir okul.
Burası bir eğitim bir yeri. Yetişme, gelişme, olgunlaşma ve seviye kazanma mekânı.
Kışlada, okulda ve eğitim kurumunda verilen emir çerçevesinde hareket edilir.
Kimse orada istediği gibi davranamaz. Aklına estiği gibi, kafasına geldiği gezip tozamaz.
Her şey bir sisteme, bir plana ve bir programa göre düzenlenmiştir.
Orada rahat etmenin tek yolu, kurallara uymak, uyarılara dikkat etmek, uymayanları uyarmaktır.
Bir tek kişinin başına buyruk hareket etmesi, herkesini huzurunu ve rahatını kaçırmaya yeter de artar bile.
Mevcut kurallara uyanlar, oranın nimetlerinden, imkânlarından ve varlığından istifade eder.
Üstelik devamlı izzet, ikram görür, iltifat ve takdir görür. Aksine davrananlar ise sürekli tenkit ve tekdirle karşılaşır, azar işitir, cezaya çarpılır, kendi eliyle kendi hayatını zehir eder.
Dünya misafirhanesini yaratan, yapan, içine bin bir çeşit nimetler yerleştiren, bahar ve yaz aylarında ve bütün bir yıl boyunca misafirlerini sürekli besleyen, büyüten ve yaşatan “Misafirhane Sahibi” onlardan sadece Kendisini tanımalarını, emirlerine uymalarını, kural ve kaidelere riayet etmelerini istiyor.
Böylece insanın hem kendisi rahat eder, hem başkalarının rahatını sağlar, hem de makbul bir kul, sevimli bir misafir olur.
Mektubat’ta denildiği gibi, “Madem her yer misafirhanedir, eğer misafirhane sahibinin rahmeti yâr ise, herkes yârdır, her yer yarar. Eğer yâr değilse, her yer kalbe dardır ve herkes düşmandır.”
***
Dünya bir misafirhane olduğu gibi, bir ticaret yeri ve gelen geçenlerin alışverişi için yol üstünde kurulmuş bir pazar.
O uzun ve sonsuz yolculukta lazım olacak her şey burada kazanılacak, buradan temin edilecek ve buradan oraya gönderilecek.
Yolculuğa çıkan kimse, gideceği yere göre hazırlık yapar, çantasını, bavulunu ona göre hazırlar.
Bir aylık kalınacak yer için ne kadar hazırlık yapılacaksa, sürekli, devamlı ve sonsuza kadar kalınacak olan ebed memleketi için o kadar hazırlık yapmak lazım. Yoksa yarı yolda aç-bîilaç kalma gibi bir yokluk ve yoksullukla karşılaşma ihtimali vardır.
***
Gerçekten yolculuk uzun ve sonsuz. Buranın başı ve sonu belli ama buradan ayrıldıktan sonra zamansız bir âlem, kalıcı bir memleket ve sonsuz bir diyar bekliyor bizi.
Mesnevî’de ifade edildiği gibi: “İnsan bir yolcudur. Çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşir meydanına, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.“
“Her iki hayata lazım olanlar mülk Sahibi tarafından verilmiştir. Fakat insan cehaletinden dolayı onları tamamen bu fani hayata sarf ediyor. Oysa onun en azından onda birini dünya hayatına, onda dokuzunu bakî-sonsuz hayata sarf etmek gerekiyor.”
“Cenab-ı Hak her iki hayata lazım olanları elde etmek için yirmi dört saatlik bir vakit vermiştir. Çoğunu aza, azını çoğa vermek suretiyle, yirmi üç saatini kısa ve fani dünya hayatına, hiç olmazsa bir saatini de beş vakit namaza, bâki ve sonsuz uhrevî hayata sarf etmek lazımdır ki, dünyada paşa, âhirette gedâ (dilenci-yoksul) olmasın.”
Mehmet Paksu