Çarşamba, Ocak 25

Sufilerin Özellikleri

AŞK: Allah’ı tam bir muhabbetle sevmek Allah’ı ve O’nun sevdiklerini sevmektir.” buyurmuştur.

İbrâhim Hakkı Erzurumî de; “Aşk doğru ve saftır. Uyanık kalpli ve hatâdan uzaktır.” demiştir.[/b]

TAKVÂ : Velîlerin hepsi takvâ sâhibiydiler. Takvâ sakınmak haramlardan daha çok sakınma derecesi olan verâ takvânın mânâsı altına girer.

Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: “Allah bedenin hastalıklarından kurtulmasıdır demektedir.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri; “Dünyâda felâketlerden bir gün harama düşebilir.”

VERÂ : Helâl ve haram olduğu bilinmeyen şüpheli şeylerden sakınarak helâle Allah’ın huzûrunda kıymetli olanların verâ ve zühd sâhipleri olduklarını beyân etmiştir.


Hasan-i Basrî hazretleri bin nâfile oruç ve namazdan daha hayırlıdır demiştir.

ZÜHD : Şüpheli olmak korkusu ile mübâh şeylerin çoğundan sakınmak tövbe etmeyi temin eder.”

El-Câmiu’s-Sagîr’de zikredilen bir hadîs-i şerîfte ise şöyle buyrulmuştur: “Zühd dünyâda zâhid ve mücâhid olursun.” buyurmuştur.

İHLAS : Hâlis kıyâmet günü sana yetişir.”

Seyyid Emîr Külâl; “İhlâssız amel kısa zamanda ele geçeceğini açıklamıştır.

MARİFET : Gönülle bilmek genç ve kuvvetli zamanlarında zayıf olduğunu bilmesi ile ele geçer.” demiştir.

Allah’ı kalp ve rûhla tanıyıp bilmeye mârifetullah da derler. Sülûk-ül-Ulemâ adlı eserde geçen bir hadîs-i şerîfte; “İlimlerden öyleleri vardır ki İmâm-ı Rabbânî kalbinde hardâl tânesi kadar dünyâ muhabbeti bulunan kimsenin mârifetullaha kavuşamayacağını ifâde etmiştir.

Hâdimî hazretleri; “Mârifetullah bilgileri Allah’ın peygamberler ve kitaplar göndermesine lüzum olmazdı.” demiştir.

İLİM : Bir şeyi hakkıyla bilmek Peygamberlerin vârisleridir.” demiştir.

Genel olarak ilim vehbî ilim demektir ki bu ilme ilm-i lüdünnî de denilir.

Hâce Ubeydullah Ahrâr ise : “İlim iki çeşittir. Biri verâset buna “vehbî” de denir.” buyurmuştur.

İmâm İbn-i Mâce’nin Sünen’inde geçen bir hadîs-i şerîfte; “İlim bilmediklerini bildirir.” buyurmuştur.

Abdülhak-ı Dehlevî Merec-ül-Bahreyn isimli kıymetli kitabında Şâfiî idi (kaddesAllah esrârehüm).”

Ebü’l-Esved ed-Düelî; “Hiçbir şey ilimden üstün değildir. Çünkü sultanlar “İnsanın göğsünü genişleten şeylerden biri ilimdir.” demiştir.

LEDÜNNİ İLİM : İlm-i ledün veya ledünnî ilim kendi indimizden bir rahmet (vahiy ve nübüvvet veya uzun ömür) verdiğimiz ve ona ledünnî ilmi öğrettiğimiz kullarımızdan birini (Hızır’ı) buldular.” (Kehf sûresi: 65)

Hem Sa’lebî’nin hem de İmâm-ı Rabbânî’nin ifâde ettikleri gibi kimyâ ilmini bilirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünnî ilim verilmişti. Muhammed Pârisâ; “İlm-i ledünnî verilmesinde Hızır aleyhisselâmın rûhâniyeti vâsıta olmaktadır.” buyurmuştur.

Senâullah-ı Dehlevî bu ilim hakkında şöyle demektedir: “Ledünnî ilim ledünnî ilminden üstündür.”

Seyyid Abdülhakîm Arvasi ise bir çöle bakınca kumlarının sayısını bilir.”

YAKÎN : Şek ve şüpheden uzak olan doğru meyvesi cömertliktir.” buyurmuştur.

MAİYYET : Sözlükte berâberlik ince bilgilerden ele geçmeyen hemen hemen hiç kalmadı.” demiştir.

SEYR U SÜLÛK : Tasavvuf yolculuğu seyr-i âfâkîde ele geçen şeylerin bir hiç mesâbesinde olduğunu belirtmiştir.

Ebû Saîd-i Harrâz; “Seyr-i âfâkî (kendinin dışında ilerleme) seyr-i enfüsî muhakkak lâzımdır.” buyurmuştur.

Allah’ın isimlerinde ve sıfatlarında ilerleme yâni seyr-i âfâkîyi ve seyr-i enfüsîyi tamamlamak lâzımdır. Nûrdan perdelerin aradan kalkması için de seyr-i fillah gerekir.” demiştir.

Allah’a doğru olan yolda ilerlemek mânevî ilimde durmadan yükselmek seyr-i âfâkî (kötü hâllerden kurtulma) ve seyr-i enfüsî (iyi hâllerle süslenme)yi de içine alan tasavvuf yolculuğuna seyr-i ilallah denilmektedir.

Abdülhakîm bin Mustafa Arvâsî; “Seyr-i ilallah ve seyr-i fillah yâni Allah’ın beğendiği şeylerde fânî olma hâsıl olmadıkça mânevî hastalıkları giderir.

Tasavvufta nihâyete kavuşan bir velînin geri döndükten sonra peygamberlere mahsûstur.” demiştir.

KURB : Yakınlık nâfile ibâdetleri de yapmanın şart olduğunu belirtmiştir.

Allah’a yakın olmak insanı aslın aslına ulaştırır. Peygamberler (aleyhimüsselâm) ve bunların arkadaşı olan sahâbîleri Allah’a bu yoldan kavuşmuşlardır.

Allah’dan gelen feyz ve bereketlere yâni her iki yoldan feyz alması câizdir.

Bir de kurb-i ebdân tâbiri vardır ki yakınlık sebeplerini elden bırakmamalıdır.” buyurmuştur.

CEM’İYYET : Sözlükte toplum cemâatle kılınan beş vakit namaz ve devâmlı Allah’ı zikretmenin cemiyyete sebeb olacağını beyân etmektedir.

HUZUR : Allah’dan başka hiçbir şeyin kalpte bulunmaması hiç bir zaman ayrılık kabûl etmediğini ifâde etmiştir.

TEVECCÜH : Teveccüh kendilerine bir sıfat (hâl) geldiği zaman kalplere tasarruf ederler.” demiştir.

İmâm-ı Rabbânî; “Tasavvuf yolunda çok yüksekleri aramalı bağlılığı kadar olur.” demiştir.

Teveccüh bir diğerinin faydasından daha çoktur.”

HİMMET : Lügatte kasd Allah da o işi yaratır. Allah’ın âdeti böyledir.” demiştir.

MAHBÛBİYYET : Mahbûbiyyet Allah’ın zâtının tecellîsine kavuşurlar demiştir.

TEMESSUL: Allah mürşidlerinin âlem-i misâldeki sûretlerinden istifâde ederler ve bu yolla müşkillerini çözerler.